Ali Dayı’nın sohbetine çok katıldım. İri yarı idi, yere dengeli basan yürüdükçe adeta yeri sarsan bir yapısı vardı. Rahmetli babamla da çağdaşlardı. İkisi kardeşten ileri dosttular. Ali Dayı’nın sobetinde çok bulundum ise de güreş hikayelerine denk gelmedim. Rahmetli babam Cemal Yücel’de anlatmadı. Ali Dayı olağanüstü kuvvetine rağmen tam İnsanoğlu insandı, ipek gibi yüreği vardı. Hayatı boyunca karıncayı bile incitmemiştir. Babamın vefatından sonra beni gördüğü her yerde babamı hatırlar, göz yaşlarına hakim olamazdı.
Yukarıda dedik ya Ali Dayı Muhammed Emmi’nin kayınbiraderi olurdu. Akçadağ’da bir Hamidiye kışlası vardı. Ben son dönemlerine yıkılmak üzere olan durumunu hatırlıyorum. Hatta ön kapısı bile duruyordu. Dış duvarlarının kalınlığı en az bir buçuk metre genişlikteydi. Kışla olarak kullanıldıktan sonra burası Akçadağ Sultansuyu Harasına devredilmiş. Hayvan barınağı olarak kullanılırmış. Yerli ırk ıslah olsun diye inekler ve atlar bu hayvanlarla çiftleştrilirmiş. Zaman zaman da orada satış yaparlarmış.
Mevsimlerden soğuk bir kış günü. Muhammed Emmi kışladan bir tosun almış ama ne tosun. Tüm Arğa(Akçadağ) bir olmuş tosunu kışladan çıkartamamışlar. Amaç: Tosun’un Akçadağ Doğu Mahallesinde bulunan Muhammed Emmi’nin ahırına ulaştırmak. Getirme bir yana urganı hayvanın boynuna bile geçirememişler. Muhammed Emmi bakmış çare yok.
-Ali’ye haber verin gelsin demiş. Aşşağı Banazı’da bulunan Ali Dayı’ya haber salmışlar.
Ali Dayı gelmiş Akçadağ’a. O zaman daha genç sene de 1930 lar olmalı. Kalın bir urgan bulunmuş. Ali Dayı o kendiri ne etmiş etmiş hayvanın boynuna geçirmiş. Hayvan huysuz, sağa sola seğirtmeye kaçmaya çalışmış ama Ali Dayı’nın gücünden dolayı kıpırdayamamış. Ali dayı tosunu kendisine doğru çekerken o kurtulmaya çalışmış, bir süre böyle kalmışlar. Hamle sırası Ali Dayıya gelmiş: tosunu çekmeye başlamış. Tosun ,Tüm direnmesine rağmen Pehlivanımız ile baş edememiş. Pehlivan Ali sürüye sürüye tosunu eniştesinin ahırına kadar getirmiş.
Ali Dayı bir ara görevli olarak Mısır’a gitmiş. Mısır’ın Kemikkıran isimli bir başpehlivanı varmış. Mısır’ın bir numaralı pehlivanı imiş. Ali Dayı’nın seyrettiği bir güreş müsabakasında kemikkıran herkesi yıktıktan sonra pehlivan dayanamamış soyunarak er meydanına çıkmış. Mısırın bir numaralı pehlivanının sırtını herkesin hayretli bakışları arasında yere getirmiş.
Mamoş Dayı Ali Dayıyı da şöyle anlatıyor:
-Hepimiz pehlivandık yav. Ben de çok güreş dutdum. Ali de benim abemdi. Onun da çok güreşi var. Şimdi Kileyikli bir Abdılla var. Sırım gibi bir adam. Malatya’da ne gadek(kadar) pehlivan varsa hepisini yenmiş, darmadağın etmiş. Onun sarması çok meşhurmuş. Kileyik’li Abdılla sarmasını bir dağdı mı imkânı yoğ kimse sökdüremezmiş.
Bir gün Kileyikli Abdulla Dayım Ceboların Kadir’e meydan okudu. Dayım Kileyikli Abdulla’ya:
-Benim bir yegenim var onnan güreş. Ona ben güreş çalıştırmışım; Eğer onu yenersen ben cemaat içinde bağıracağım yenildim diyeceğim. Diye cevap verdi. Kadir Dayım bana dönerek:
- Ali’yi çağır gelsin dedi. Ali Abem de o zamanlar sümerbankta çalışıyı. 19 Mayıs bayramı idi arabaya bindim gettim.
-Dayım seni çağırıyı Meydan boş galdı. İş sana galdı dedim. Kernek bir su çıkar havuz olurdu. Güreşi de orada dutuylardı. Ali geldi. Kileyik’li Abdulla da böbürlenerek:
- Gala gala bu süt çocuğuynan mı güreşeceğim. dedi. Kadir Dayım’da:
- Süt yoğurt dutacaksan dut diyerek cevap verdi.
Gapışdılar. Kileyikli Abdılla sarmasını aynen sardı. Ali Abimin bir oyunu vardı. Bir elini rakibinin bacağının arasına soktu mu o pehlivan bir metre havada idi. Maşallah çok güçlü ve kuvvetli idi. Bu sefer de öyle oldu. Rahmetli Ali abim sarmadan gurtuldu, Abdulla’yı omuzuna gadek galdırdı sırt üstü yere vurdu. Kileyik’liler koşuşarak Abdulla’ya sarıldılar. Yıkılmadı, yıkılmadı dediler. Abdılla Pehlivan ayağa kalkdı ellerini kaldırarak Kileyik’lilere hitaben:
-Durun. Harbi gonuşmak lazım. Ben bu gence yıkıldım. Bundan sonra da güreş bana haram olsun dedi, hüzünlü bir şekilde er meydanından ayrıldı. Mamoş dayı devamla:
- Ali abem askerliğini Bursa’da yaptı. Orada da Konyalı Tacettin diye bir pehlivan varmış. O da kimseye yıkılmamış. Alay komutanı Konya’lı Tacettin’i özel olarak besler, güreştirirmiş. Askerler kendi aralarında konuşmuşlar;
- Acemi erlerden biri var, o da pehlivanmış, Tacettin Pehlivanla güreştirelim demişler. Tacettinle Ali’yi kapıştırmışlar. Ali Abem Tacettin’i yenmiş. Alay komutanına haber iletmişler:
- Senin pehlivan’ın acemilerden bir pehlivana yenildi, diye. Alay komutanı pehlivanının yenidiğine inanmamış. Yerinden fırlayarak:
-Yalan! Gözlerimle görsem inanmam demiş. Arabaya atladığı gibi askerlerin yanına gelmiş. İki pehlivanı bir kere daha tutuşturmuşlar. Tacettin Pehlivan Ali abime gene yenilmiş. Alay komutanının şüphesi daha bitmemiş, gene bir yanlışlık olmuştur, belki ayağı kaymıştır diye düşünmüş ve şüphesinin giderilmesi için iki pehlivan’ı bir daha güreşdirmiş. Ali Abem birez sinirlenmiş amma emir demiri keser. Bu defa Tacettin Pehlivan’ın ayakları gene yerden kesilmiş, Abem Konya’lı Tacettini Alay komutanının yanına kadar taşıyarak kabak gibi sırt üstü yere vurmuş. Alay komutanı kanaat getirmiş ki Ali Pehlivan Tacettin Pehlivandan üstün.
Ali Abem müthiş bir pehlivandı. Duttuğunu yere çarpardı, onu kimse yenemezdi. Malatya’lılar yeni bir Yaşar Doğu geliyi(geliyor) diylerdi ama gısmet olmadı. Ali Abem Sümerbankta elektrikçi idi. Çalışırken iskeleden düşdü, bileğini gırdı. Aldık Hastaneye götürdük ama çare bulunamadı, ondan soyna da güreş dutamadı, yoksa ikinci bir Yaşar Doğu olacakdı.