kitap fuarı
Selami YÜCEL
Köşe Yazarı
Selami YÜCEL
 

Arenada; Ayı ile Malatya’lı Bir Pehlivanın Güreşi

Ayı Nevzat denince hemen durun. O Malatya’ya çok büyük hizmetler vermiştir ve hizmetler vermeye de devam ediyor. Şu anda yaşı yetmişin üzerinde, eski pehlivanlardan. Malatya’da o zamanlar hangi yana baksan pehlivanlara rastlardın. Nasıl olmasın ki. Her taraf yemyeşil, çimenlik ve sulak. Oralarda güçlü adamlar ve pehlivanlar yetişmez mi? Battal Gazi boşuna mı Malatya’dan çıkmış? Ayı Nevzat’ın anlatacağım olaya kadar isminde ayı yakıştırması yoktu. Başka bir ismi vardı. Olay; pehlivanımıza “Ayı Nevzat” yaftasının yapıştırılmasına sebep olmuştur. Şu anda da ismi televizyonlarda ve radyolarda daha başka zikrediliyor. O güçlü bir ressam, Malatya televizyonlarında daha önce de Renklerin Dansı’nda boy gösterdi, o programı yaptı, yönetti, sunuculuğunu yaptı… Sonra da ulusal bir kanalımızda resim yaparak Malatya’nın tarihini bizlere anlatmaya çalıştı. Malatya’mızın yetiştirdiği en kuvvetli ve yararlı ve gönlü zengin simalarından birisidir. Halen de gönlü Malatya sevdası ve aşkı ile dolu. O da Malatya geleneğine uyarak doğa ile bütünleşerek, vücudunu güçlendirerek tabiat dediğimiz doğaya meydan okumuş ve onla özdeşleşmiştir. Bileği ve pazuları o kadar güçlüdür ki, o ayıların bile sırtını yere getirmiştir. Ayı Nevzat vücudu, yapısı, pazuları ve güzelliği ile örnek bir Malatyalı’dır. Güreşin de ustası olup, salto, künde, dış ve iç çangal, brawle, kafakol gibi güreş oyunlarını çok güzel öğrenmişti. Ne bilecekti ki bit pazarı esnafı kendisini ayı ile kapıştıracak. Yıllardan 1961 yılının Mart ayı gibi, Eskici pazarı Akpınar’daki Hamikoğlu Hanı’ndan bu günkü Bakırcılar Çarşısı’nın yerine taşınır. Buraya müstamel pazarı da denir. Ahalideki ismi ise “bit pazarıdır”. Takriben iki dönümlük bir alan, ortasında müzayede yeri ve tellal kulübesi var. Etrafında baraka şeklinde dükkanlar sıralanmış. Bu dükkanlardan birisi de “Ayı Nevzat”a ait. Nevzat’ın on parmağında on marifet var. Bir yandan gramofon, plak, buzdolabı tamiri gibi işler yapıyor, bir taraftan da vakıflardan Taş Camii’nin iç süslemelerini ve tonluk avizelerini yapmaktadır. Basit bir de aparat yapmış, bununla 40×10 ebadındaki lamaları bilek gücü ile bükerek verilen resimlere göre şekillendirmektedir. Bunları anlatırken Nevzat şöyle mırıldanır. “Tellal Hacı Bayram’ın tiz sesi kulaklarımda yankılanır. “Evvel mezat, bu koltuk üç yüz lira”. Hacı Ahmet gür ve pürüzsüz sesi ile bir lira yükselttim demesi ile artırma kızışır. Son sözü tellal söylüyor. “Sattım.”. Bit pazarları her zaman dostlukların pekiştiği, şakaların ve yardımlaşmaların alayına çok olan yerlerdendir. Yıllardan 1961 yılı, aylardan ise Haziran ayı. Olayın geçtiği Mekan Malatya Bit Pazarı. Ayı Nevzat başına geleceklerden habersizdir. Pazar’ın iki kapısı vardır. Alt kapıdan elinde tefi ile bir ayı oynatıcısı çok iri bir boz ayı ile alana girer. Ayının içeriye girdiğinden Nevzat’ın haberi yoktur. Şakacı Pazar esnafı aralarında hemen anlaşarak, ayıcıya yaklaşarak şu teklifi yaparlar. “Senin ayıyı bizim Nevzat ile güreştirelim, bizimki yenerse sen ayıyı bedava oynat, ayı yenerse sana istediğin kadar para vereceğiz, ayrıca sana bir takım elbise… Ayıcı pazarlıktan çok mutlu, teklif cazip, ayısına da güveniyor. Ancak işin zor yanı Ayı Nevzat’ı güreşe razı etmek. Nevzat’ın psikolojisini bilen esnaf meseleyi o kadar güzel anlatırlar, dolduruşa getirirler ki; Nevzat hiç itiraz etmeden güreşi kabul eder. O çok güçlüdür, güreşten, er meydanından kaçmak olmaz. Güreşi Nevzat’ın kabul etmesine sebep olan şeyler de ayının dişlerinin olmaması, kendisine çok güvenmesi, ayının zincire bağlı ve dört ayağı üzerinde sakin sakin durmasıdır. Ayıcı, ayıyı iki ayağının üzerine kaldırır ve ayı ile Ayı Nevzat başlarlar göz göze el ele birbirlerini yoklamaya. O anda Nevzat’ta şafak atar. Ayının boyu kendisine göre çok uzundur, Kafası da çok büyüktür. Ayıya göre bizim Nevzat’ın bir avantajı vardır, güreş oyunu bilmektedir. Ancak böyle bir durumla ilk defa karşılaşmaktadır. El ense çekerek ayıyı sendeletemezdi, çift dalsa o da olmazdı. Ayının bacakları çok güçlü idi. O anda ayı ağırlığı ile Nevzat’ı çökertebilirdi. Boyunduruk çekemezdi ayının boyu çok uzundu, boynunu yakalayamazdı. Tek kol da atılmazdı. Salto çekmenin de mümkünatı yoktu. Tek kol çekip ayının arkasına dolansa idi ayıyı kündeleyemezdi, bacak arası dalsa ayıyı omuzuna alamazdı. Kaçsa kaçamazdı. Ama boz ayıyı yıkması lazımdı. Yoksa pazar esnafının iyice diline düşer, üstelik pehlivanlığı ile dahi alay ederlerdi. Velhasıl aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyıktı. Yüzlerce pazarcı ve ahali halka olmuş güreşi izliyordu. Nevzat birden bire hangi oyunu ayıya uygulayacağına karar verdi. Ayıya kafakol çekecek, dış çengelle de ayının sağ ayağına çengel atacak, böylece ayı sırt üstü yere serilecekti. Dediği gibi de yaptı. Ayının sırtı yere gelmiş, ayıcı da dahil herkes ayının mağlubiyetini kabul etmişti. Ancak Pehlivan bir şeyi göz önüne getirmemişti. Ayının yenilgiye tahammül edemediğini. Ayı ayağa kalmış, deliye dönmüştü. Hem pençeleri ile, hem de ağzı ile Nevzat’ı hırpalamaya başlamıştı. Tırnaklarını Ayı Nevzat’ın göğsüne batırmış, birkaç yerini de parçalamıştı. Güreş adeta dövüşe dönmüştü. Ne ayıcı, ne de esnaf ayıyı zaptedemiyordu. Esnaf çil yavrusu gibi dağılıyordu. Bu dövüşün sonu ne olacaktı. Yardım eden de yoktu. En sonunda Pehlivanımız son bir hamle ile ayının zincirini eline geçirir ve tellal kulübesine bağlar. Hem Nevzat hem esnaf, hem de ayıcı derin bir nefes alır. Nevzat Abi’ye, şunu sormayı unuttum. O gün iddiayı kazanan esnaf ayıyı oynatabildi mi? Ayının morali yerine geldi mi? Ayının kırılan kalbi nasıl düzeltildi? Vakti zamanında Malatya’da ayılardan, hatta aslanlardan güçlü, çok iriyarı bir babayiğit varmış. Adına da Ayı Nevzat derlermiş. O isim birkaç nesil sonra tekrar ayı ile güreşen meşhur ressamda filizlenmiş. “ Ayı Nevzat” Anladınız değil mi ? Bizler o günleri, doğamızı, dağlarımızı, yaylalarımızı, ormanlarımızı özlemle yad ediyoruz. Sayın Malatyalı’lar, ülkedaşlar, gardaşlar: yaylaların, ve dağların uç noktalarına, ormanlık alanların içlerine ve dağların yüksek noktalarına kadar otomobil yolu götürmeyin. Lütfen; hayvanlara da yaşam hakkı tanıyın, onların yaşam alanlarına müdahale etmeyin, onları öldürmeyin, hatta açlıklarını gidermek için zaman zaman doyurun. Vahşi doğadaki hayvanların da bir canı olduğunu, korunması gerektiğini aklınızdan hiç mi ama hiç çıkarmayın.
Ekleme Tarihi: 13 Şubat 2025 - Perşembe
Selami YÜCEL

Arenada; Ayı ile Malatya’lı Bir Pehlivanın Güreşi

Ayı Nevzat denince hemen durun. O Malatya’ya çok büyük hizmetler vermiştir ve hizmetler vermeye de devam ediyor. Şu anda yaşı yetmişin üzerinde, eski pehlivanlardan. Malatya’da o zamanlar hangi yana baksan pehlivanlara rastlardın. Nasıl olmasın ki. Her taraf yemyeşil, çimenlik ve sulak. Oralarda güçlü adamlar ve pehlivanlar yetişmez mi? Battal Gazi boşuna mı Malatya’dan çıkmış?
Ayı Nevzat’ın anlatacağım olaya kadar isminde ayı yakıştırması yoktu. Başka bir ismi vardı. Olay; pehlivanımıza “Ayı Nevzat” yaftasının yapıştırılmasına sebep olmuştur. Şu anda da ismi televizyonlarda ve radyolarda daha başka zikrediliyor. O güçlü bir ressam, Malatya televizyonlarında daha önce de Renklerin Dansı’nda boy gösterdi, o programı yaptı, yönetti, sunuculuğunu yaptı… Sonra da ulusal bir kanalımızda resim yaparak Malatya’nın tarihini bizlere anlatmaya çalıştı. Malatya’mızın yetiştirdiği en kuvvetli ve yararlı ve gönlü zengin simalarından birisidir. Halen de gönlü Malatya sevdası ve aşkı ile dolu.
O da Malatya geleneğine uyarak doğa ile bütünleşerek, vücudunu güçlendirerek tabiat dediğimiz doğaya meydan okumuş ve onla özdeşleşmiştir. Bileği ve pazuları o kadar güçlüdür ki, o ayıların bile sırtını yere getirmiştir. Ayı Nevzat vücudu, yapısı, pazuları ve güzelliği ile örnek bir Malatyalı’dır. Güreşin de ustası olup, salto, künde, dış ve iç çangal, brawle, kafakol gibi güreş oyunlarını çok güzel öğrenmişti. Ne bilecekti ki bit pazarı esnafı kendisini ayı ile kapıştıracak.
Yıllardan 1961 yılının Mart ayı gibi, Eskici pazarı Akpınar’daki Hamikoğlu Hanı’ndan bu günkü Bakırcılar Çarşısı’nın yerine taşınır. Buraya müstamel pazarı da denir. Ahalideki ismi ise “bit pazarıdır”.
Takriben iki dönümlük bir alan, ortasında müzayede yeri ve tellal kulübesi var. Etrafında baraka şeklinde dükkanlar sıralanmış. Bu dükkanlardan birisi de “Ayı Nevzat”a ait. Nevzat’ın on parmağında on marifet var. Bir yandan gramofon, plak, buzdolabı tamiri gibi işler yapıyor, bir taraftan da vakıflardan Taş Camii’nin iç süslemelerini ve tonluk avizelerini yapmaktadır. Basit bir de aparat yapmış, bununla 40×10 ebadındaki lamaları bilek gücü ile bükerek verilen resimlere göre şekillendirmektedir.
Bunları anlatırken Nevzat şöyle mırıldanır. “Tellal Hacı Bayram’ın tiz sesi kulaklarımda yankılanır. “Evvel mezat, bu koltuk üç yüz lira”. Hacı Ahmet gür ve pürüzsüz sesi ile bir lira yükselttim demesi ile artırma kızışır. Son sözü tellal söylüyor. “Sattım.”.
Bit pazarları her zaman dostlukların pekiştiği, şakaların ve yardımlaşmaların alayına çok olan yerlerdendir.
Yıllardan 1961 yılı, aylardan ise Haziran ayı. Olayın geçtiği Mekan Malatya Bit Pazarı. Ayı Nevzat başına geleceklerden habersizdir. Pazar’ın iki kapısı vardır.
Alt kapıdan elinde tefi ile bir ayı oynatıcısı çok iri bir boz ayı ile alana girer. Ayının içeriye girdiğinden Nevzat’ın haberi yoktur. Şakacı Pazar esnafı aralarında hemen anlaşarak, ayıcıya yaklaşarak şu teklifi yaparlar. “Senin ayıyı bizim Nevzat ile güreştirelim, bizimki yenerse sen ayıyı bedava oynat, ayı yenerse sana istediğin kadar para vereceğiz, ayrıca sana bir takım elbise… Ayıcı pazarlıktan çok mutlu, teklif cazip, ayısına da güveniyor. Ancak işin zor yanı Ayı Nevzat’ı güreşe razı etmek. Nevzat’ın psikolojisini bilen esnaf meseleyi o kadar güzel anlatırlar, dolduruşa getirirler ki; Nevzat hiç itiraz etmeden güreşi kabul eder. O çok güçlüdür, güreşten, er meydanından kaçmak olmaz. Güreşi Nevzat’ın kabul etmesine sebep olan şeyler de ayının dişlerinin olmaması, kendisine çok güvenmesi, ayının zincire bağlı ve dört ayağı üzerinde sakin sakin durmasıdır.
Ayıcı, ayıyı iki ayağının üzerine kaldırır ve ayı ile Ayı Nevzat başlarlar göz göze el ele birbirlerini yoklamaya. O anda Nevzat’ta şafak atar. Ayının boyu kendisine göre çok uzundur, Kafası da çok büyüktür.
Ayıya göre bizim Nevzat’ın bir avantajı vardır, güreş oyunu bilmektedir. Ancak böyle bir durumla ilk defa karşılaşmaktadır. El ense çekerek ayıyı sendeletemezdi, çift dalsa o da olmazdı. Ayının bacakları çok güçlü idi. O anda ayı ağırlığı ile Nevzat’ı çökertebilirdi. Boyunduruk çekemezdi ayının boyu çok uzundu, boynunu yakalayamazdı. Tek kol da atılmazdı. Salto çekmenin de mümkünatı yoktu. Tek kol çekip ayının arkasına dolansa idi ayıyı kündeleyemezdi, bacak arası dalsa ayıyı omuzuna alamazdı. Kaçsa kaçamazdı.
Ama boz ayıyı yıkması lazımdı. Yoksa pazar esnafının iyice diline düşer, üstelik pehlivanlığı ile dahi alay ederlerdi. Velhasıl aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyıktı. Yüzlerce pazarcı ve ahali halka olmuş güreşi izliyordu.
Nevzat birden bire hangi oyunu ayıya uygulayacağına karar verdi. Ayıya kafakol çekecek, dış çengelle de ayının sağ ayağına çengel atacak, böylece ayı sırt üstü yere serilecekti. Dediği gibi de yaptı. Ayının sırtı yere gelmiş, ayıcı da dahil herkes ayının mağlubiyetini kabul etmişti. Ancak Pehlivan bir şeyi göz önüne getirmemişti. Ayının yenilgiye tahammül edemediğini. Ayı ayağa kalmış, deliye dönmüştü. Hem pençeleri ile, hem de ağzı ile Nevzat’ı hırpalamaya başlamıştı. Tırnaklarını Ayı Nevzat’ın göğsüne batırmış, birkaç yerini de parçalamıştı. Güreş adeta dövüşe dönmüştü. Ne ayıcı, ne de esnaf ayıyı zaptedemiyordu. Esnaf çil yavrusu gibi dağılıyordu. Bu dövüşün sonu ne olacaktı. Yardım eden de yoktu. En sonunda Pehlivanımız son bir hamle ile ayının zincirini eline geçirir ve tellal kulübesine bağlar. Hem Nevzat hem esnaf, hem de ayıcı derin bir nefes alır.
Nevzat Abi’ye, şunu sormayı unuttum. O gün iddiayı kazanan esnaf ayıyı oynatabildi mi? Ayının morali yerine geldi mi? Ayının kırılan kalbi nasıl düzeltildi?
Vakti zamanında Malatya’da ayılardan, hatta aslanlardan güçlü, çok iriyarı bir babayiğit varmış. Adına da Ayı Nevzat derlermiş. O isim birkaç nesil sonra tekrar ayı ile güreşen meşhur ressamda filizlenmiş. “ Ayı Nevzat” Anladınız değil mi ?
Bizler o günleri, doğamızı, dağlarımızı, yaylalarımızı, ormanlarımızı özlemle yad ediyoruz.
Sayın Malatyalı’lar, ülkedaşlar, gardaşlar: yaylaların, ve dağların uç noktalarına, ormanlık alanların içlerine ve dağların yüksek noktalarına kadar otomobil yolu götürmeyin. Lütfen; hayvanlara da yaşam hakkı tanıyın, onların yaşam alanlarına müdahale etmeyin, onları öldürmeyin, hatta açlıklarını gidermek için zaman zaman doyurun. Vahşi doğadaki hayvanların da bir canı olduğunu, korunması gerektiğini aklınızdan hiç mi ama hiç çıkarmayın.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetemalatya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.