Çocukluk dönemimizde şimdiki gibi çeşit çeşit oyuncaklar yoktu oyuncaklarımızı, oyunlarımızı kendimiz icat ediyorduk.
Çobanlık yaparken, fırsat buldukça kuzular ile oynardık. Yeni doğan yavruları ekmek torbamıza koyar akşama kadar omuzumuza asılı taşırdık. Otlak bir yer bulursak sürü etrafa dağılmadan otlarsa biz uzun atlama, yüksek atlama, güreş tutma, koşu, büyük taşlardan ağırlık kaldırma, küçüklerden gülle atma, beştaş oyunu, bez parçalarından yaptığımız topla üst üste dizdiğimiz yassı taşlar ile oluşturduğumuz kuleyi devirme, ağaç dallarından yaptığımız yay ve oklar ile atıcılık, toprağa çizdiğimiz kareler üzerinde dama oynamak gibi oyunlar oynardık. Hatta bir bayırdan aşağı akan su kanalının tepesine çıkıp şimdiki aqua parklardaki su kaydırağındaki gibi neşeyle aşağı doğru kendimizi suya bırakır kayardık. Başlarda acemi davranıp sudan çıktığımızda donun arka tarafını beton kanala kaptırıp evde yediğimiz dayak ve zılgıttan sonra kayarken kırlardan topladığımız bir kucak otu altımıza alıp kayardık.
At, eşek varsa biner yarış yapardık. Köpekler ile tilki, tavşan peşinde kovalamaca yapardık. Kuşların çoğunu tanırdık, yuvalarına çıkar anne kuşun kafalarımızı gagalamasına aldırmadan yavruları seyrederdik. Elimize alırsak anneleri yuvadan attığı için ellemezdik, seyreder inerdik. Ağaç kakanların ağaç oymasını, gökyüzünde süzülerek uçan kartalları, su göllerinden çıkardığı solucanları yavrularının ağzına koyan leylekleri seyrederdik, Meyvenin sebzenin en güzellerini dalından kopartıp yerdik. Karpuzu bostanda seçer, bir taşa vurup göbeğini ellerimizle çıkartıp şırasının yüzümüze gözümüze sürülmesine, elbisemize akmasına aldırmadan yerdik. Haaa abiler tayfası kimin bağından, bahçesinde, tarlasında ne var bilirlerdi. Biz sürüye sahip olurken onlar hırsızlığa giderlerdi. Getirdikleri meyveleri sebzeleri arklardaki suya döker doyunca yerdik. Çaldıkları da yabancıların ürünü değil çoğunca kendi ürünlerini çalarlardı...
Bu abilerin yaramazlığı bunlar ile kalmazdı...Ben ve bazı arkadaşlarım 4-5 yaşlarındayız. Onların yaramazlıklarına ister istemez ortak oluyorduk,
Şimdi düşününce ne kadar yanlışlıklar yaptığımızı anlıyorum.
Hoş ben o zaman 4-5 yaşındaydım, bu fiillere fiziken ve fikren
katılmam mümkün değildi. Fiziken ben rayları traverslere bağlayan cıvatalarına somunlarını sökecek güçte ve beceride değildim. Bunları söken 13-15 yaşlarındaki acar delikanlı abilere de söz geçirecek durumda değildim. Zaten yaptığımız eylemin kimlere ne gibi zarar açacağının bilincinde de değildik.
İspiyonculuk en büyük suç karaktersizlik sayıldığı için bu yaramazlıkları büyüklerimize de anlatamazdık...
O zamanlar bilyeli teker bulmak zor, bazan bu resimlerdeki gibi ahşaptan teker yaparlar bazan da bu acar abiler ellerine aldıkları taşlar ile vura vura bu rayları traverslere bağlayan cıvataların somunları sökmeyi başarırlardı. Resimlerde görünen oyuncak arabaya benzer arabalar yapıp bu 6 köşeli somunu resimlerdeki tekerler gibi takar langur lungur yürütmeye çalışırlardı,
Tren rayları üzerine gazoz kapaklarını dizer tren üzerinden geçince düz hale getirilmesini sağlardık, onlar ile çeşitli oyunlar oynardık. Mesala çizdiğimiz çizgiye belli bir mesafede atış yapardık, çizgiye en yakın atan diğer kapakların sahibi olurdu. Raylara çivi koyar sözüm ona tornavida, bıçak yapardık...
Çocuktuk...Özgürlüğü, doğal yaşamı özümseyerek yaşadık.
Çobanlık yaparak da üretime, aile bütçesine katkıda bulunduk
Yaşadık işte be...YAŞADIK...Şimdi de o SEVGİ DOLU günlerin anıları ile yaşıyor, ruhumuzu besliyor çelikleştiriyoruz...
Dr-Hüseyin Aydıncak
NOT: Demiryolu çalışanları her gün hat boyu yürüyerek veya dekoviller ile yolu kontrol eder sökülen somunların yerine yenilerini takarlardı
xxx
SON GÜNLERİN KONUSU; NORMAL DOĞUM KONUSU
Bize 50-55 yıl kadar önce Tıp Fakültesinde hocalarımız doğumun normal olmasını önerirlerdi.
Anne için ve sağlık personeli için bilhassa ilk doğumlar günlerce yorucu bir çaba sonucu gerçekleşir.
Normal doğumun Anne-Bebek arasında yaratacağı psikolojik bağlar, annenin gereksiz yere bedenine neşter vurulmasının yaratacağı sorunlar anlatılırdı.
Son zamanlarda Anne ve doktorların sabırsızlıkları ve doktorların bu konudaki maddi kazançlarının ağır basması sonucu normal doğum yapma sayısı azaldı.
Durumu bilen de bilmeyende sorunu siyasi mecraya çekip, eleştiriler yapıyorlar.
ANNELER BENİM BEDENİM HAKKINDA KİMSE KARAR VEREMEZ, SÖZ HAKKI BANİM diyor, şakşakçılar onlara gaz veriyor.
BU KONU SİYASİ BİR KONU DEĞİLDİR.BEN DE 50 YILLIK HEKİM OLARAK,
Her annenin kaç çocuk doğurmaya karar verirse o konu onun hakkıdır. Ama BEBEK İÇİN SIKINTI YARATACAK BİR TIBBİ SORUN YOKSA NORMAL DOĞUMDAN YANAYIM.
Tüm ifadeler:
23Dr-Hüseyin Aydıncak, Cafer Doğan ve 21 diğer kişi
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr.Hüseyin Aydıncak
72 YIL KADAR ÖNCE, KIRSALDA ÇOCUKLUK
ESKİ GÜNLERİ BİLENLERİN ANILARI TAZELENİR
BİLMEYENLER FİKİR SAHİBİ OLUR
Çocukluk dönemimizde şimdiki gibi çeşit çeşit oyuncaklar yoktu oyuncaklarımızı, oyunlarımızı kendimiz icat ediyorduk.
Çobanlık yaparken, fırsat buldukça kuzular ile oynardık. Yeni doğan yavruları ekmek torbamıza koyar akşama kadar omuzumuza asılı taşırdık. Otlak bir yer bulursak sürü etrafa dağılmadan otlarsa biz uzun atlama, yüksek atlama, güreş tutma, koşu, büyük taşlardan ağırlık kaldırma, küçüklerden gülle atma, beştaş oyunu, bez parçalarından yaptığımız topla üst üste dizdiğimiz yassı taşlar ile oluşturduğumuz kuleyi devirme, ağaç dallarından yaptığımız yay ve oklar ile atıcılık, toprağa çizdiğimiz kareler üzerinde dama oynamak gibi oyunlar oynardık. Hatta bir bayırdan aşağı akan su kanalının tepesine çıkıp şimdiki aqua parklardaki su kaydırağındaki gibi neşeyle aşağı doğru kendimizi suya bırakır kayardık. Başlarda acemi davranıp sudan çıktığımızda donun arka tarafını beton kanala kaptırıp evde yediğimiz dayak ve zılgıttan sonra kayarken kırlardan topladığımız bir kucak otu altımıza alıp kayardık.
At, eşek varsa biner yarış yapardık. Köpekler ile tilki, tavşan peşinde kovalamaca yapardık. Kuşların çoğunu tanırdık, yuvalarına çıkar anne kuşun kafalarımızı gagalamasına aldırmadan yavruları seyrederdik. Elimize alırsak anneleri yuvadan attığı için ellemezdik, seyreder inerdik. Ağaç kakanların ağaç oymasını, gökyüzünde süzülerek uçan kartalları, su göllerinden çıkardığı solucanları yavrularının ağzına koyan leylekleri seyrederdik, Meyvenin sebzenin en güzellerini dalından kopartıp yerdik. Karpuzu bostanda seçer, bir taşa vurup göbeğini ellerimizle çıkartıp şırasının yüzümüze gözümüze sürülmesine, elbisemize akmasına aldırmadan yerdik. Haaa abiler tayfası kimin bağından, bahçesinde, tarlasında ne var bilirlerdi. Biz sürüye sahip olurken onlar hırsızlığa giderlerdi. Getirdikleri meyveleri sebzeleri arklardaki suya döker doyunca yerdik. Çaldıkları da yabancıların ürünü değil çoğunca kendi ürünlerini çalarlardı...
Bu abilerin yaramazlığı bunlar ile kalmazdı...Ben ve bazı arkadaşlarım 4-5 yaşlarındayız. Onların yaramazlıklarına ister istemez ortak oluyorduk,
Şimdi düşününce ne kadar yanlışlıklar yaptığımızı anlıyorum.
Hoş ben o zaman 4-5 yaşındaydım, bu fiillere fiziken ve fikren
katılmam mümkün değildi. Fiziken ben rayları traverslere bağlayan cıvatalarına somunlarını sökecek güçte ve beceride değildim. Bunları söken 13-15 yaşlarındaki acar delikanlı abilere de söz geçirecek durumda değildim. Zaten yaptığımız eylemin kimlere ne gibi zarar açacağının bilincinde de değildik.
İspiyonculuk en büyük suç karaktersizlik sayıldığı için bu yaramazlıkları büyüklerimize de anlatamazdık...
O zamanlar bilyeli teker bulmak zor, bazan bu resimlerdeki gibi ahşaptan teker yaparlar bazan da bu acar abiler ellerine aldıkları taşlar ile vura vura bu rayları traverslere bağlayan cıvataların somunları sökmeyi başarırlardı. Resimlerde görünen oyuncak arabaya benzer arabalar yapıp bu 6 köşeli somunu resimlerdeki tekerler gibi takar langur lungur yürütmeye çalışırlardı,
Tren rayları üzerine gazoz kapaklarını dizer tren üzerinden geçince düz hale getirilmesini sağlardık, onlar ile çeşitli oyunlar oynardık. Mesala çizdiğimiz çizgiye belli bir mesafede atış yapardık, çizgiye en yakın atan diğer kapakların sahibi olurdu. Raylara çivi koyar sözüm ona tornavida, bıçak yapardık...
Çocuktuk...Özgürlüğü, doğal yaşamı özümseyerek yaşadık.
Çobanlık yaparak da üretime, aile bütçesine katkıda bulunduk
Yaşadık işte be...YAŞADIK...Şimdi de o SEVGİ DOLU günlerin anıları ile yaşıyor, ruhumuzu besliyor çelikleştiriyoruz...
Dr-Hüseyin Aydıncak
NOT: Demiryolu çalışanları her gün hat boyu yürüyerek veya dekoviller ile yolu kontrol eder sökülen somunların yerine yenilerini takarlardı
xxx
SON GÜNLERİN KONUSU; NORMAL DOĞUM KONUSU
Bize 50-55 yıl kadar önce Tıp Fakültesinde hocalarımız doğumun normal olmasını önerirlerdi.
Anne için ve sağlık personeli için bilhassa ilk doğumlar günlerce yorucu bir çaba sonucu gerçekleşir.
Normal doğumun Anne-Bebek arasında yaratacağı psikolojik bağlar, annenin gereksiz yere bedenine neşter vurulmasının yaratacağı sorunlar anlatılırdı.
Son zamanlarda Anne ve doktorların sabırsızlıkları ve doktorların bu konudaki maddi kazançlarının ağır basması sonucu normal doğum yapma sayısı azaldı.
Durumu bilen de bilmeyende sorunu siyasi mecraya çekip, eleştiriler yapıyorlar.
ANNELER BENİM BEDENİM HAKKINDA KİMSE KARAR VEREMEZ, SÖZ HAKKI BANİM diyor, şakşakçılar onlara gaz veriyor.
BU KONU SİYASİ BİR KONU DEĞİLDİR.BEN DE 50 YILLIK HEKİM OLARAK,
Her annenin kaç çocuk doğurmaya karar verirse o konu onun hakkıdır. Ama BEBEK İÇİN SIKINTI YARATACAK BİR TIBBİ SORUN YOKSA NORMAL DOĞUMDAN YANAYIM.
Tüm ifadeler:
23Dr-Hüseyin Aydıncak, Cafer Doğan ve 21 diğer kişi