Çağımızın en önemli sorunları nelerdir diye sorulacak olsa, kıskançlık, hazımsızlık, hadsizlik ve liyakatsizlik, verilecek cevaplar içerisinde ön sıralarda yerini alır.
Bu konuda anlatılan, ders niteliğinde bir hikayeyi müsaadenizle, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çarık; işlenmemiş sığır derisinden yapılmış, kenarlarında açılan deliklerden deri şeritler geçirilip ayak üzerinde bağlanarak giyilen,
ilkel pabuç.
Gelelim çarığın hikayesine.
Çobanın biri dağda koyunlarını otlatırken, kasabaya inmesi gerekiyor, ( çoban derken, yanlış anlaşılmasın lütfen, kimseyi küçümsemek gibi bir hadsizliğimiz olmaz, çobanlık peygamberlik mesleğidir, çobanlar da, alın teri ile çalışan üreten herkes de başımızın tacıdır)
Çarşıdan geçerken, çobanın dikkatini, bir ayakkabıcı mağazasının vitrininde duran parlak bir ayakkabı çekiyor.
Çoban ayakkabıya bakarken, çarık dile geliyor, hayıflanıyor kendi kendine:
-Ulan diyor, dağda bayırda gezen ben, yazıda yabanda gezen ben, çarın çamurun içinde, koyunun kuzunun peşinde, taştan taşa vurulup parçalanan ben, süs, boya, cila lafı etmeden sahibime hizmet eden ben, benim adım on paralık çarık,
hele şuna bak, süslenmiş, cilalanmış, boyalanmış, geçmiş vitrine süzülüyor. Allah’tan reva mı bu ?
Vitrindeki ayakkabı, bu sözün altında kalır mı tabi,
o da çarığa cevap veriyor:
-Ulan çarık, bir parça deri idin, ağzını kesip, yüzünü kıvırdılar, bir parça ip ile iki düğüm attılar , oldun çarık. Sen benim bu vitrine gelene kadar ne çile çektiğimi, buralara nasıl geldiğimi biliyor musun?
Deri idim yüzümü kazıdılar, örsün üzerinde çekiç ile döve döve anamı ağlattılar,
o da yetmedi, kalıba koydular, ağzımı çivilediler, tabanlarımı çivilediler…
Ben buralara gelene kadar, ne çileler çektim biliyor musun?
Sen de benim çektiğim dertleri, çileleri çek, gel yanıma otur, çarık…
Sözümüz meclisten dışarı,
Çarıklara duyurulur…
Mescide sürtünerek cenneti hak edemezsiniz , içine girip kendinizi kurtarmanız gerekiyor. Bir şeyleri elde etmek için, bir şeyleri feda etmek lazım elbette.
Bilmediğiniz işe karışmayacaksınız, haddiniz olmayan konulara da karışmayacaksınız.
İslam ilmi üçtür; Kur’an, Sünnet, Bilmiyorum…
Bilmediğiniz bir konuda, bilmiyorum demeyi bileceksiniz…(Alıntı)
Bu hikaye aslında, liyakat ile ilgili, bir mevkiye, bir makama gelme ile ilgili çok güzel bir ders niteliğinde değil mi?
Bu konuda bir kızılderili atasözü der ki:
"Benim hayatımı yargılamadan önce, benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan geç.
Benim takıldığım taşlara takıl, yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi. Ancak o zaman beni yargılayabilirsin."
“ Mevlana’ ya sormuşlar:
O kadar okur, o kadar yazarsın. Peki ne bilirsin?
Mevlana cevap vermiş;
Haddimi bilirim…”
Haddini bilenlere denk gelmeniz dileğiyle…
Kalın sağlıcakla…
12.01.2025
Celal TÜRKER