Dolmabahçe’de memleket meseleleri konuşulan akşam yemeğiydi.
Sofra başında Atatürk vardı.
Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Mehmet Esat, “Kıyafette özgürlüğü biraz abarttık galiba” diye söze başladı. Yarın bir tamim yayınlayıp kız talebelerin kısa etek ve kısa kollu elbise giymelerini yasaklamak istediğini söyledi.
Reşit Galip de sofradaydı. Milletvekiliydi.
“Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi” dedi.
“İnkılaplardan en önemlisi kadınlara verilen haklardır. Bu geriye dönüş işaretidir. Af buyurunuz Paşam! Sizin sofranızda inkılapları zedeleyecek cümleler küstahlıktır!” diye devam etti.
Reşit Galip’in Mehmet Esat’a kızgınlığı sadece bu çıkışından ibaret değildi. Halkevlerinde tiyatro tertip ediliyor, kadın oyuncu için öğretmenlere Maarif Vekaleti’nden izin verilmiyordu.
Mehmet Esat da Atatürk’ün Harbiye’den öğretmeniydi. Hayli yaşlıydı.
Sofrada rencide edilmesi Atatürk’ün hiç hoşuna gitmemişti.
Reşit Galip daha da ileri gitti:
“Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez” dedi.
Sofrada çatal kaşık sesi de kesilmişti. Fırtına koptu kopacaktı.
“Esat bey yeteneklidir. Benim hocamdır. Beni yetiştirmiş olmasının sizde bir hükmü yok mudur?” dedi, Atatürk.
“Kusura bakmayın, yoktur Paşam! Okuttukları arasında sizin gibi devrimci çıkmış olabilir ama bu kafa nice tutucuları da çıkarmış olabilir” dedi, Reşit Galip.
“Bu sofrada benim hocama, Maarif Vekiline hakaret ettirmem” dedi Atatürk.
Reşit Galip susmadı. “Devrimleri korumak için sizden müsaade istemeyeceğim” dedi ve ekledi:
“Hata yaparsanız sizi de eleştiririm. Mesela Rose Noir’e verdiğiniz 15 bin liralık kredi mektubunu da siz yaptınız diye hata olmaktan çıkmaz” dedi.