Aslen Malatya'lıyım.
Babamın şark hizmetinden dolayı 1965-66 yıllarında unutulmaz iki senemiz;
14-15 yaşlarında Muş'da geçti.
Biliyorsunuz 55 SENE ÖNCE MUŞ (1) ve (2) yazım sizler tarafından çok ilgi gördü.
Bir çok okuyucum, benimle irtibata geçti.
Muş'dan davet üzere davet aldım.
İnşallah ilk fırsatta gidip hasretini çektiğim gardaş memleketimi
55 sene sonra ziyaret edeceğim.
Hatıralarım 55 sene önceye dayandığı için yer tarifleri eski yerleşime aittir.
Orta sonu Gaziantep Lisesinde bitirdim.
1965 Lise 1'e Muş Lisesinde başladım.
Babam memur olduğu için mutlaka okumalıydım.Hem de her sene iftihara geçerek.
Muş Lisesi beş-altı kat.
Daha yeni inşaatı bitmek üzere.
Şehir merkezinden tren gara giderken sağda. Açık mavi boyalı. Hemen yanında tek katlı bir ilkokul var.
Henüz inşaat halinde olan lise bitmediğinden iki üç ay ilkokul'da okuduk.
Resmi lise şapkamız olmadan okula alınmıyorduk.
Öğretmenlerimizle yolda karşılaştığımızda sapkamızla asker selamı vermemiz şarttı.
Hükümet konağının yan sokağında dört, beş katlı özel idare binası, arkasında garaj, garaja kahvehane ile alttan bağlantılı Muş'un tek bir ana caddesi. Kahvenin ikinci katı; şu an ismini hatırlamadığım han şeklinde odaları olan, tuvaletleri oda dışında Muş'un iki otelinden birinde; ev bulana kadar tam bir ay iki odasında kaldık.
Babannemde bizimle beraber. göya gurbet elde bize sahip çıkacak.
Ana cadde otelin köşesinde başlar, ulu cami'den hafif sağa sonra sola döner, biraz sonra parke taşlı yol biter, ta.. Elektrik santralına kadar dere mahallesi üstünden, kale mahallesi altından Toprak yol olarak devam ederdi.
Bu yolun ilerisi dağ eteklerindeki bağ evlere çıkardı.
Elektrik santralı gece saat 23.00'de kapanır, sabaha kadar Muş'da elektrik olmazdı.
Geceleri gaz lambasıyla ders yapardım.
Sınıf arkadaşım olan Kenan Sabuncuoğlu'ların evleri bu toprak yolun sonunda sağdaydı.
Tek bir sinamamız vardı.Sabuncuoğlu'ların.
O dönemin tanınmış aileleri, Kalsınlar, Bingöller, Karasular, Sabuncuoğullarıydı.
Sınıf arkadaşlarım.
Yılmaz Çebi, Mahsun Kırtaş, Necip Bingöl, Kenan Soğancıoğlu ve Karadenizli Deniz fırıncının sahibinin oğlu Ahmet'ti.
Tek kırtasiye, hemen yolun başında bir kaç basamakla girişi olan Kalsınların dükkanıydı.
Yanında Malatya'lı tuhafiyeci Ali ve Deniz fırın vardı.
Gazete bayi Kalsınlardı.
Gazeteler trenle önceleri üç gün sonra gelir; iki sene sonra bir gün sonra gelmeye başladı.
Okulların açıldığı zaman Kalsınlar kırtasiye, ana baba günü olurdu.
Lisemizin ilerisinde Devlet Hastahanemiz bulunurdu.
Lisemizden sonra tren garına kadar hiç bir yerleşim alanı yoktu. Hatta tek bir ev.
Yine Lisemize yakın yerde hal vardı.
Kışın sebze meyve bulamazdık.
Maydonoz bulduğumuz da annem bayram ederdi.
Jağ, pırasanın küçüğüne benzer, en önemli sebze yemeğimizdi.
Annem, Muşlu arkadaşlarından öğrendiği şekilde yumurtaya bulayarak kızartmasını
yapar, aynı balık tadını alırdık.
Kar, Ekim ayında yağmaya başlar, Nisan sonuna kadar yerden kalkmazdı.
Evlerden kürünen karların birikimiyle ev yolumuz bir elektrik direği boyu olurdu.
Mahallemizin bir adıda Kurt mahallesiydi.
Kurt sürüleri, sanki evcil hayvanlarımız gibiydi.
Sayısı bir elin parmakları kadar olan motorlu araçların yerini, hayvanlarla çekilen kızaklar alırdı.
El arabası gibi olan kızaklarla ev ihtiyaçlarınızı taşırdık.
Yerli halk, kar ve buzda yürümeye alışıktılar. Hele Adana ve Gaziantep'den sonra ilk defa bu kadar çok kar gören bizler için kayıp düşmek olağandı.
Babam, Malatya'dan altı tırmıklı, üstü kayışla ayakkabınızı bağlandığımız aparat yaptırarak bizleri korumaya aldırmıştı.
Bir giriş hol.İki odası, arkası yolla beraber geniş bir odunlugumuz vardı.
Odunları stern ölçeğiyle alırdık.
Beş, on ton odun yakardık.
Arka odunlukta her tarafı açık, altı beton banyomuz vardı.
Annem tenekeyle su ısıtır öyle yıkardı bizi.
Banyomuzun kapısı, odunluk kapısıydı.
Tuvaletimiz, foseptik çukurlu, hemen girişteydi. Koku gelmesin diye, her Muşlunun kullandığı, keser sapı gibi tutmaçlı, tahta mala gibi bir kapak kullanırdık.
Hemen altımız dereydi.
Evimiz yeni yapılan sarı boyalı Saray camisinin ilerisindeydi.
İlk cami hocamız Erzurumluydu.
Evimizin köşesinde oturan Üniversiteye hazırlanan bir genç çok güzel ezan okurdu.
Kapımızın anahtarı 15-20 cm boyunda, duvarlarımız 40-50 cm genişliğinde, girişteki odamızın duvarı, beş on santim bombeliydi.
Babam dereye bakan iki odamızın 1,5 m boyunda pencerelerimize Muş'da ilk defa sera naylonuyla kaplamıştı.
Babannem sabah kalktığında bu sis ne zaman dağılacak demişti.
Varto depremi olduğunda ben Saray cami bitişiği, doktor olmayan evi muayenesi olan baba mesleğinden gelen dişcideydim.
O gün, babamın trafik jeepiyle, üç polis arkadaş ve ben depremzadelere yardıma gittik.
Mercimekkale yolundan nehri geçerek toprak yolla VARTO'YA gidiliyordu.
Tam Mercimekkale önündeki yol kaymıştı. Tali yoldan VARTO'YA ulaştık.
Ayakta kalan tek bina yoktu.
Varto nüfusu 3000 kişiydi.
Üç katlı hükümet binası tek kat olmuştu.
O modern görünümlü yeni yapı Ziraat Bankası binası ve lojmanı, sıkılmış limon gibiydi.
Bu güzel yazımı Varto deprem hatıralarımla sizleri o günlere götürüp üzmek istemem.
Birlik, beraberlik, kardeşlik Muş halkıyla bütün olmuştuk.
Sanki Muş'da doğmuş, Muş'da senelerce yaşamıştık.
İnanın iki sene içerisinde, hırsızlık dahil ciddi tek bir adlı vakaya şahit olmamıştık.
Benim bildiği gardiyanın silahını alıp cezaevinden kaçan 11 mahkumdan başka.
Hükümet konağı yanında jandarma.
Jandarma karşısında bodrum katıyla üç kat karakol binası.
Bodrum kat sonra trafik bürosu oldu. Üst kat emniyet müdürünün lojmanıydı.
Jandarmanın ilerisinde cezaevi vardı.
55 SENE ÖNCE MUŞ yazımın 4.cüsünde buluşmak üzere.
Mehmet Fuat ERGÜN
22.05.2021
55 SENE ÖNCE MUŞ (3)
Aslen Malatya'lıyım.
Babamın şark hizmetinden dolayı 1965-66 yıllarında unutulmaz iki senemiz;
14-15 yaşlarında Muş'da geçti.
Biliyorsunuz 55 SENE ÖNCE MUŞ (1) ve (2) yazım sizler tarafından çok ilgi gördü.
Bir çok okuyucum, benimle irtibata geçti.
Muş'dan davet üzere davet aldım.
İnşallah ilk fırsatta gidip hasretini çektiğim gardaş memleketimi
55 sene sonra ziyaret edeceğim.
Hatıralarım 55 sene önceye dayandığı için yer tarifleri eski yerleşime aittir.
Orta sonu Gaziantep Lisesinde bitirdim.
1965 Lise 1'e Muş Lisesinde başladım.
Babam memur olduğu için mutlaka okumalıydım.Hem de her sene iftihara geçerek.
Muş Lisesi beş-altı kat.
Daha yeni inşaatı bitmek üzere.
Şehir merkezinden tren gara giderken sağda. Açık mavi boyalı. Hemen yanında tek katlı bir ilkokul var.
Henüz inşaat halinde olan lise bitmediğinden iki üç ay ilkokul'da okuduk.
Resmi lise şapkamız olmadan okula alınmıyorduk.
Öğretmenlerimizle yolda karşılaştığımızda sapkamızla asker selamı vermemiz şarttı.
Hükümet konağının yan sokağında dört, beş katlı özel idare binası, arkasında garaj, garaja kahvehane ile alttan bağlantılı Muş'un tek bir ana caddesi. Kahvenin ikinci katı; şu an ismini hatırlamadığım han şeklinde odaları olan, tuvaletleri oda dışında Muş'un iki otelinden birinde; ev bulana kadar tam bir ay iki odasında kaldık.
Babannemde bizimle beraber. göya gurbet elde bize sahip çıkacak.
Ana cadde otelin köşesinde başlar, ulu cami'den hafif sağa sonra sola döner, biraz sonra parke taşlı yol biter, ta.. Elektrik santralına kadar dere mahallesi üstünden, kale mahallesi altından Toprak yol olarak devam ederdi.
Bu yolun ilerisi dağ eteklerindeki bağ evlere çıkardı.
Elektrik santralı gece saat 23.00'de kapanır, sabaha kadar Muş'da elektrik olmazdı.
Geceleri gaz lambasıyla ders yapardım.
Sınıf arkadaşım olan Kenan Sabuncuoğlu'ların evleri bu toprak yolun sonunda sağdaydı.
Tek bir sinamamız vardı.Sabuncuoğlu'ların.
O dönemin tanınmış aileleri, Kalsınlar, Bingöller, Karasular, Sabuncuoğullarıydı.
Sınıf arkadaşlarım.
Yılmaz Çebi, Mahsun Kırtaş, Necip Bingöl, Kenan Soğancıoğlu ve Karadenizli Deniz fırıncının sahibinin oğlu Ahmet'ti.
Tek kırtasiye, hemen yolun başında bir kaç basamakla girişi olan Kalsınların dükkanıydı.
Yanında Malatya'lı tuhafiyeci Ali ve Deniz fırın vardı.
Gazete bayi Kalsınlardı.
Gazeteler trenle önceleri üç gün sonra gelir; iki sene sonra bir gün sonra gelmeye başladı.
Okulların açıldığı zaman Kalsınlar kırtasiye, ana baba günü olurdu.
Lisemizin ilerisinde Devlet Hastahanemiz bulunurdu.
Lisemizden sonra tren garına kadar hiç bir yerleşim alanı yoktu. Hatta tek bir ev.
Yine Lisemize yakın yerde hal vardı.
Kışın sebze meyve bulamazdık.
Maydonoz bulduğumuz da annem bayram ederdi.
Jağ, pırasanın küçüğüne benzer, en önemli sebze yemeğimizdi.
Annem, Muşlu arkadaşlarından öğrendiği şekilde yumurtaya bulayarak kızartmasını
yapar, aynı balık tadını alırdık.
Kar, Ekim ayında yağmaya başlar, Nisan sonuna kadar yerden kalkmazdı.
Evlerden kürünen karların birikimiyle ev yolumuz bir elektrik direği boyu olurdu.
Mahallemizin bir adıda Kurt mahallesiydi.
Kurt sürüleri, sanki evcil hayvanlarımız gibiydi.
Sayısı bir elin parmakları kadar olan motorlu araçların yerini, hayvanlarla çekilen kızaklar alırdı.
El arabası gibi olan kızaklarla ev ihtiyaçlarınızı taşırdık.
Yerli halk, kar ve buzda yürümeye alışıktılar. Hele Adana ve Gaziantep'den sonra ilk defa bu kadar çok kar gören bizler için kayıp düşmek olağandı.
Babam, Malatya'dan altı tırmıklı, üstü kayışla ayakkabınızı bağlandığımız aparat yaptırarak bizleri korumaya aldırmıştı.
Bir giriş hol.İki odası, arkası yolla beraber geniş bir odunlugumuz vardı.
Odunları stern ölçeğiyle alırdık.
Beş, on ton odun yakardık.
Arka odunlukta her tarafı açık, altı beton banyomuz vardı.
Annem tenekeyle su ısıtır öyle yıkardı bizi.
Banyomuzun kapısı, odunluk kapısıydı.
Tuvaletimiz, foseptik çukurlu, hemen girişteydi. Koku gelmesin diye, her Muşlunun kullandığı, keser sapı gibi tutmaçlı, tahta mala gibi bir kapak kullanırdık.
Hemen altımız dereydi.
Evimiz yeni yapılan sarı boyalı Saray camisinin ilerisindeydi.
İlk cami hocamız Erzurumluydu.
Evimizin köşesinde oturan Üniversiteye hazırlanan bir genç çok güzel ezan okurdu.
Kapımızın anahtarı 15-20 cm boyunda, duvarlarımız 40-50 cm genişliğinde, girişteki odamızın duvarı, beş on santim bombeliydi.
Babam dereye bakan iki odamızın 1,5 m boyunda pencerelerimize Muş'da ilk defa sera naylonuyla kaplamıştı.
Babannem sabah kalktığında bu sis ne zaman dağılacak demişti.
Varto depremi olduğunda ben Saray cami bitişiği, doktor olmayan evi muayenesi olan baba mesleğinden gelen dişcideydim.
O gün, babamın trafik jeepiyle, üç polis arkadaş ve ben depremzadelere yardıma gittik.
Mercimekkale yolundan nehri geçerek toprak yolla VARTO'YA gidiliyordu.
Tam Mercimekkale önündeki yol kaymıştı. Tali yoldan VARTO'YA ulaştık.
Ayakta kalan tek bina yoktu.
Varto nüfusu 3000 kişiydi.
Üç katlı hükümet binası tek kat olmuştu.
O modern görünümlü yeni yapı Ziraat Bankası binası ve lojmanı, sıkılmış limon gibiydi.
Bu güzel yazımı Varto deprem hatıralarımla sizleri o günlere götürüp üzmek istemem.
Birlik, beraberlik, kardeşlik Muş halkıyla bütün olmuştuk.
Sanki Muş'da doğmuş, Muş'da senelerce yaşamıştık.
İnanın iki sene içerisinde, hırsızlık dahil ciddi tek bir adlı vakaya şahit olmamıştık.
Benim bildiği gardiyanın silahını alıp cezaevinden kaçan 11 mahkumdan başka.
Hükümet konağı yanında jandarma.
Jandarma karşısında bodrum katıyla üç kat karakol binası.
Bodrum kat sonra trafik bürosu oldu. Üst kat emniyet müdürünün lojmanıydı.
Jandarmanın ilerisinde cezaevi vardı.
55 SENE ÖNCE MUŞ yazımın 4.cüsünde buluşmak üzere.
Mehmet Fuat ERGÜN
22.05.2021
Ekleme
Tarihi: 23 Mayıs 2021 - Pazar
55 SENE ÖNCE MUŞ (3)
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.