Fatih DULKADİROĞLU
Köşe Yazarı
Fatih DULKADİROĞLU
 

İTİBAR

Bundan on sekiz gün önce Mahalli İdareler Genel seçimleri yapıldı. Mazbatasını alan yeni belediye başkanları devir teslim töreninde kucaklarına konulan çiçek buketleri eşliğinde makamlarına oturdular. Göz kamaştıran flaş ışıklarının altında sevenleri ve yandaşlarıyla boy boy resimler çektirdiler. Zafer sarhoşluğunu atlatmaları uzun sürmedi, hemen işe koyuldular. İlk işleri, önlerini görebilmek adına ilgili birimlerden belediyelerinin bütçesini istemek oldu. Karşılaştıkları tablo oldukça ilginçti. Borç batağındaki bir belediyeyi devraldıklarının ayırdına varınca küçük dillerini yutmasalar da zokayı yuttuklarını anladılar. Hoyratça savurganlık, akraba kayırmacılığı ve itibardan tasarruf etmeme adına lüks bir yaşam görünüyordu önlerindeki Excel tablosunda. Yakın gözlüklerini takıp Maldivler’de yenen ıstakoz faturası var mı, diye bakındılar. Istakoz faturasını göremeseler de tablonun aşağılarına indikçe tam donanımlı makam arabaları, yandaşların emrine verilen son model kiralık araçlar, temsil ve ağırlama giderlerindeki ölçüsüzlüğün yanında görgüsüzce harcamaları görebiliyorlardı. Seçilmiş olma heveslerini kursaklarında koydu Excel tablosu. Cengeri çıkana kadar sıyırmışlardı kazanın dibini. 2000-2008 yılları arasında, Sayıştay uzmanları, maliye müfettişleri ve YÖK denetçilerinin çalışma ofisine dönüşür Anadolu’daki bir üniversite. Koliler dolusu klasörler konur denetçilerin çalışma odalarına. Sessiz sedasız soruşturmalar yürütülür. Basına sızmaması gereken denetim raporları denetçiler eliyle basına sızdırılır. Asılsız iddialar gerçekmiş gibi basına servis edilir. Acımasızca yürütülen bu linç girişimi karşısında vakarlı duruşlarından asla ödün vermez üniversite yöneticileri. Bir yandan asli görevlerini yapar öte yandan soruşturmacıların sorularına yasal dayanaklı yanıtlar hazırlarlar. Üniversite personelini taşıyan servis otobüslerinin en yenisi yirmi yaşındadır. Her nedense “Şehir Gösteren yokuşundan aşağı inerken otobüslerden birinin freni patlasa, bir kişinin burnu kanasa, hesabını nasıl vereceksiniz?” sorusu akıllarına bile gelmez kurumu denetlemeye gelenlerin. Üniversitenin her biri en az on beş yaşında, beş ya da altı binek aracı, iki tane de yine aynı yaşlarda “Mazda” marka, makam aracı vardır. Makam araçlarından eski olanı rektörün hizmetinde, daha iyi olanı da Üniversite Araştırma Hastanesi Yapım Sözleşmesi gereği Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanı’nın hizmetindedir. Rektör, 15-16 yaşlarındaki makam aracının metal yorgunluğuna uğradığını düşünmeden, can güvenliği kaygısı taşımadan bu araçla tam sekiz yıl seyahat eder. 2008 yılı Ağustos ayında yerine göreve gelen rektör, araç kiralama yöntemiyle rektör yardımcılarına, genel sekretere, genel sekreter yardımcılarına, gözde danışmanlarına ayrı ayrı son model arabalar kiralar. Bir kısım personeli de ikinci bir görevde görevlendir, sağladığı ek gelirle yandaşlarının konfor içerisinde yaşamalarını sağlar. Bununla da yetinmez, rektörlüğünün ilk birkaç ayında bankadan promosyon olarak aldığı parayla sıfır kilometre bir “Volkswagen Passat” araç alır. Kuşçu’nun elinden toz bezi düşmez. Yaldır yaldır parlar Volkswagen Passat. Birinci dört yılını tamamlamış ikinci dördüncü yılına başlamıştır Hazret! O kadar gezmeye araba netsin! Canı taş değil ya! Volkswagen Passat dört yıl gibi uzun(!) bir sürede hayli yıpranmış, kim bilir belki de boyası aşınmıştır silmekten. Rektör dediğin ele güne karşı itibarlı olmalı, eski arabaya binmemelidir. İtibar, harcamada sınır tanımamalıdır. Bilimsel Araştırma Projeleri ödeneklerinin bir başka bankada değerlendirilmesi sonucu yine promosyon parasıyla bu defa da sıfır kilometre, tam donanımlı “Mercedes” marka bir makam aracı alınır sayın rektöre. Bazı çevrelerin tepkisini çekmesin diye sinsice üç ay kapalı bir garajda saklanır, uygun bir ortam oluşunca kırmızı plaka takılır ve görücüye çıkarılır siyah makam aracı. Son günlerde belediye başkanlarının hizmet binalarındaki makam katında bulunan odalar, odalardaki konforun üzerindeki sır perdesi kalkıp gündem olunca Anadolu’daki bu üniversite rektörünün makam odası gelir emekli bir memurun aklına. Yıl 2006, aylardan Temmuz’dur. Rektör on günlüğüne tatile çıkar. Sekiz yıllık görev süresinde ilk ve son çıktığı tatildir. Tatili sevmediğinden değil, adanmışlık duygusuna gem vuramamasından kaynaklanır tatil yapmaması. Makam odasındaki halının üzerindeki çay kahve lekelerini çıkartamayan, kelleşmeye yüz tutmuş halıyı süpürmekte zorlanan temizlik görevlileri durumu özel kalem müdürüne anlatırlar. Burnunu sıksan canı çıkacak denli zarif görünümünün altında sağlam bir kişilik yapısına sahiptir özel kalem müdürü. Kızcağız, rektör tatilden dönmeden Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanı’ndan halının değişimi konusunda yardım ister. Rektörün duygusal tepkilerini özel kalem müdürü, idari tepkilerini de daire başkanı üstlenecektir. Genel sekreter, bilgisi dâhilinde yapılan bu işe olumlu bakmış olsa da rektörden gelecek tepkiye göre kıvraklık gösterebilecek bir yapıdadır. O’nun her koşulda yön değiştirebilecek bir vaziyet alabileceğine hazırlıklıdır daire başkanı. Makam odası boyanır, kabaran duvar kâğıtları yeniden yapıştırılır. Perdeler yıkanır ütülenir. Doğrudan Temin usulüyle ilgili firmalardan teklifler alınır, eskisine uygun renk ve desenlerde halı alımı yapılarak zemine döşenir. Yapılan işe emeği geçenlerin payına düşen ödül ya da cezayı alabilmeleri için heyecanla rektörün dönüşü beklenmektedir. Dinlenmiş ve rahatlamış bir tavırla makamına gelen rektörü makam odasının kapısında genel sekreter ve özel kalem müdürü karşılar. Protokol kapısından giren rektör yerdeki halıyı fark etmez. Genel sekreter, aferin almak için zemindeki halıyı göstererek: “Hocam halı nasıl olmuş, beğendiniz mi?” der. Az önce güler yüzle odasına giren rektörün aniden suratı asılır ve parlar. “Kim yaptı bu işi?” Rektörün umulmadık bir şekilde celallendiğini görünce ellerini ovuşturur genel sekreter. “Efendim ben de gerek yok dedim ama daire başkanı beni dinlemedi, halı kelleşmişmiş, hoca dönene kadar değiştirelim dedi, değiştirdi.” Oyununu oynamış, rolünü seyircisine başarıyla sunmuştur genel sekreter. “Çağırın bakalım daire başkanını!” Daire başkanı apar topar makama gelir. “Hoş geldiniz hoc….” “Senden halı isteyen mi oldu? Odanın boyanması sana mı kaldı? Üniversitenin bunca sıkıntısı varken benim odamın halısının değişmesi çok mu acildi! Varsın kel olsun, varsın kirli olsundu! O parayla kütüphaneye kitap, laboratuvarlara gereç alınırdı.” “Ama hocam” “Aması maması yok kardeşim, bizim gereksiz harcama yapma lüksümüz yok! Bizim önceliğimiz kendi konforumuz değil, öğrencilerimiz ve öğretim elemanlarımızın huzur içerisinde eğitim yapmasını sağlamaktır.” Yüreğinde ve beyninde ülke, bayrak, Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi taşıyan, çok çalışan, çok iş yapan ve çok üreten bu rektör; ne yazık ki görevden ayrıldıktan tam iki yüz elli gün sonra suçsuz yere hapse atılarak beş yıl boyunca büyük bir adaletsizliğe ve zulme maruz kalır. Bu sürede ailece telafisi imkânsız acılara katlanmak zorunda bırakılırlar… Aradan yıllar geçer, aynı kentin belediye başkanı 31 Mart 2019 da göreve başlar. Göreve başladığının ilk ikinci haftasında, “Milletin, fakirin, garibin, yetimin hak ve hukukunu koruma noktasında azami hassasiyeti göstereceğiz” der. Ardından, kendisinden önceki belediye başkanının bıraktığı borcun 1 milyar 778 milyon olduğunu söylerken, 1 katrilyon 778 trilyon 257 milyar 657 milyon 23 bin TL’lik borç devraldık diye üstüne altı sıfır daha koyup köpürte köpürte anlatır. 06 Şubat 2023 tarihinde yaşanan depremin ardından bu kentteki insanlar paniğe kapılır. Evlerini barklarını terk ederek ülkenin dört bir yanına dağılırlar. Yaşadıkları kente aylarca dönemezler. Kentin merkez nüfusu üçte bir oranına düşer. Kentin yardımına devlet koşar. Hayırsever kişi ve kurumlardan ayni ve nakdi yardımlar akmaya başlar. Bu yardımlar belediye ve valilik tarafından ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır. Depremin yaraları AFAD ve TOKİ’nin yanında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından sarılmaya çalışılır. Yaklaşık on dört aylık bir süre içerisinde belediye bütçesinden deprem için ne kadar para harcandığı, kente hangi yatırımların yapıldığı bilinmemektedir. Belediyenin beş yıllık çalışma süresinden bu on dört aylık ölü dönem çıkarıldığında yaklaşık bir yıl daha eksik belediyecilik hizmeti sunulduğu görülür ve beş yıllık görev süresinin sonuna gelinir. Kente yeni seçilen belediye başkanı belediyenin önceki dönemden kalan borcunun 17 milyar 080 milyon 045 bin 700 TL olduğunu, satılacak bir mal varlığının bulunmadığını çalışanlarının maaşını kredi çekerek ödediklerini açıklar. Belediye başkanının açıkladığı bu rakamı 17 katrilyon 080 trilyon 045 milyar 700 milyon 71 bin TL diye söylesek köpürtmüş mü oluruz? Köpürtmeyelim. Başkalarının itibarını, -affedersiniz dilim sürçtü- ayıbını köpürtürsen gün gelir birileri de senin ayıbını köpürtür. İtibar, “Milletin, fakirin, garibin, yetimin hak ve hukukunu koruma noktasında azami hassasiyeti göstereceğiz” gibi hamasi sözler söylemekle; gösterişli makam odalarıyla, halkı borçlandırmakla, azgınlık fetvaları vermekle de kazanılmaz. İtibar, “Bizim önceliğimiz kendi konforumuz değil, öğrencilerimiz ve öğretim elemanlarımızın huzur içerisinde eğitim yapmasını sağlamaktır” diyen bilim insanlarıyla, kamunun bir tek kuruşunu bile gereksiz harcamayan kamu görevlileriyle, bu uğurda bedeller ödeyen yurtsever insanlarla kazanılır.
Ekleme Tarihi: 19 Haziran 2024 - Çarşamba
Fatih DULKADİROĞLU

İTİBAR

Bundan on sekiz gün önce Mahalli İdareler Genel seçimleri yapıldı. Mazbatasını alan yeni belediye başkanları devir teslim töreninde kucaklarına konulan çiçek buketleri eşliğinde makamlarına oturdular. Göz kamaştıran flaş ışıklarının altında sevenleri ve yandaşlarıyla boy boy resimler çektirdiler.
Zafer sarhoşluğunu atlatmaları uzun sürmedi, hemen işe koyuldular. İlk işleri, önlerini görebilmek adına ilgili birimlerden belediyelerinin bütçesini istemek oldu. Karşılaştıkları tablo oldukça ilginçti. Borç batağındaki bir belediyeyi devraldıklarının ayırdına varınca küçük dillerini yutmasalar da zokayı yuttuklarını anladılar. Hoyratça savurganlık, akraba kayırmacılığı ve itibardan tasarruf etmeme adına lüks bir yaşam görünüyordu önlerindeki Excel tablosunda. Yakın gözlüklerini takıp Maldivler’de yenen ıstakoz faturası var mı, diye bakındılar. Istakoz faturasını göremeseler de tablonun aşağılarına indikçe tam donanımlı makam arabaları, yandaşların emrine verilen son model kiralık araçlar, temsil ve ağırlama giderlerindeki ölçüsüzlüğün yanında görgüsüzce harcamaları görebiliyorlardı. Seçilmiş olma heveslerini kursaklarında koydu Excel tablosu. Cengeri çıkana kadar sıyırmışlardı kazanın dibini.
2000-2008 yılları arasında, Sayıştay uzmanları, maliye müfettişleri ve YÖK denetçilerinin çalışma ofisine dönüşür Anadolu’daki bir üniversite. Koliler dolusu klasörler konur denetçilerin çalışma odalarına. Sessiz sedasız soruşturmalar yürütülür. Basına sızmaması gereken denetim raporları denetçiler eliyle basına sızdırılır. Asılsız iddialar gerçekmiş gibi basına servis edilir. Acımasızca yürütülen bu linç girişimi karşısında vakarlı duruşlarından asla ödün vermez üniversite yöneticileri. Bir yandan asli görevlerini yapar öte yandan soruşturmacıların sorularına yasal dayanaklı yanıtlar hazırlarlar.
Üniversite personelini taşıyan servis otobüslerinin en yenisi yirmi yaşındadır. Her nedense “Şehir Gösteren yokuşundan aşağı inerken otobüslerden birinin freni patlasa, bir kişinin burnu kanasa, hesabını nasıl vereceksiniz?” sorusu akıllarına bile gelmez kurumu denetlemeye gelenlerin.
Üniversitenin her biri en az on beş yaşında, beş ya da altı binek aracı, iki tane de yine aynı yaşlarda “Mazda” marka, makam aracı vardır. Makam araçlarından eski olanı rektörün hizmetinde, daha iyi olanı da Üniversite Araştırma Hastanesi Yapım Sözleşmesi gereği Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanı’nın hizmetindedir. Rektör, 15-16 yaşlarındaki makam aracının metal yorgunluğuna uğradığını düşünmeden, can güvenliği kaygısı taşımadan bu araçla tam sekiz yıl seyahat eder.
2008 yılı Ağustos ayında yerine göreve gelen rektör, araç kiralama yöntemiyle rektör yardımcılarına, genel sekretere, genel sekreter yardımcılarına, gözde danışmanlarına ayrı ayrı son model arabalar kiralar. Bir kısım personeli de ikinci bir görevde görevlendir, sağladığı ek gelirle yandaşlarının konfor içerisinde yaşamalarını sağlar.
Bununla da yetinmez, rektörlüğünün ilk birkaç ayında bankadan promosyon olarak aldığı parayla sıfır kilometre bir “Volkswagen Passat” araç alır. Kuşçu’nun elinden toz bezi düşmez. Yaldır yaldır parlar Volkswagen Passat. Birinci dört yılını tamamlamış ikinci dördüncü yılına başlamıştır Hazret! O kadar gezmeye araba netsin! Canı taş değil ya! Volkswagen Passat dört yıl gibi uzun(!) bir sürede hayli yıpranmış, kim bilir belki de boyası aşınmıştır silmekten. Rektör dediğin ele güne karşı itibarlı olmalı, eski arabaya binmemelidir. İtibar, harcamada sınır tanımamalıdır. Bilimsel Araştırma Projeleri ödeneklerinin bir başka bankada değerlendirilmesi sonucu yine promosyon parasıyla bu defa da sıfır kilometre, tam donanımlı “Mercedes” marka bir makam aracı alınır sayın rektöre. Bazı çevrelerin tepkisini çekmesin diye sinsice üç ay kapalı bir garajda saklanır, uygun bir ortam oluşunca kırmızı plaka takılır ve görücüye çıkarılır siyah makam aracı.
Son günlerde belediye başkanlarının hizmet binalarındaki makam katında bulunan odalar, odalardaki konforun üzerindeki sır perdesi kalkıp gündem olunca Anadolu’daki bu üniversite rektörünün makam odası gelir emekli bir memurun aklına.
Yıl 2006, aylardan Temmuz’dur. Rektör on günlüğüne tatile çıkar. Sekiz yıllık görev süresinde ilk ve son çıktığı tatildir. Tatili sevmediğinden değil, adanmışlık duygusuna gem vuramamasından kaynaklanır tatil yapmaması.
Makam odasındaki halının üzerindeki çay kahve lekelerini çıkartamayan, kelleşmeye yüz tutmuş halıyı süpürmekte zorlanan temizlik görevlileri durumu özel kalem müdürüne anlatırlar. Burnunu sıksan canı çıkacak denli zarif görünümünün altında sağlam bir kişilik yapısına sahiptir özel kalem müdürü. Kızcağız, rektör tatilden dönmeden Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanı’ndan halının değişimi konusunda yardım ister. Rektörün duygusal tepkilerini özel kalem müdürü, idari tepkilerini de daire başkanı üstlenecektir. Genel sekreter, bilgisi dâhilinde yapılan bu işe olumlu bakmış olsa da rektörden gelecek tepkiye göre kıvraklık gösterebilecek bir yapıdadır. O’nun her koşulda yön değiştirebilecek bir vaziyet alabileceğine hazırlıklıdır daire başkanı.
Makam odası boyanır, kabaran duvar kâğıtları yeniden yapıştırılır. Perdeler yıkanır ütülenir. Doğrudan Temin usulüyle ilgili firmalardan teklifler alınır, eskisine uygun renk ve desenlerde halı alımı yapılarak zemine döşenir. Yapılan işe emeği geçenlerin payına düşen ödül ya da cezayı alabilmeleri için heyecanla rektörün dönüşü beklenmektedir.
Dinlenmiş ve rahatlamış bir tavırla makamına gelen rektörü makam odasının kapısında genel sekreter ve özel kalem müdürü karşılar. Protokol kapısından giren rektör yerdeki halıyı fark etmez. Genel sekreter, aferin almak için zemindeki halıyı göstererek:
“Hocam halı nasıl olmuş, beğendiniz mi?” der. Az önce güler yüzle odasına giren rektörün aniden suratı asılır ve parlar.
“Kim yaptı bu işi?”
Rektörün umulmadık bir şekilde celallendiğini görünce ellerini ovuşturur genel sekreter.
“Efendim ben de gerek yok dedim ama daire başkanı beni dinlemedi, halı kelleşmişmiş, hoca dönene kadar değiştirelim dedi, değiştirdi.”
Oyununu oynamış, rolünü seyircisine başarıyla sunmuştur genel sekreter.
“Çağırın bakalım daire başkanını!” Daire başkanı apar topar makama gelir.
“Hoş geldiniz hoc….”
“Senden halı isteyen mi oldu? Odanın boyanması sana mı kaldı? Üniversitenin bunca sıkıntısı varken benim odamın halısının değişmesi çok mu acildi! Varsın kel olsun, varsın kirli olsundu! O parayla kütüphaneye kitap, laboratuvarlara gereç alınırdı.”
“Ama hocam”
“Aması maması yok kardeşim, bizim gereksiz harcama yapma lüksümüz yok! Bizim önceliğimiz kendi konforumuz değil, öğrencilerimiz ve öğretim elemanlarımızın huzur içerisinde eğitim yapmasını sağlamaktır.”
Yüreğinde ve beyninde ülke, bayrak, Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi taşıyan, çok çalışan, çok iş yapan ve çok üreten bu rektör; ne yazık ki görevden ayrıldıktan tam iki yüz elli gün sonra suçsuz yere hapse atılarak beş yıl boyunca büyük bir adaletsizliğe ve zulme maruz kalır. Bu sürede ailece telafisi imkânsız acılara katlanmak zorunda bırakılırlar…
Aradan yıllar geçer, aynı kentin belediye başkanı 31 Mart 2019 da göreve başlar. Göreve başladığının ilk ikinci haftasında, “Milletin, fakirin, garibin, yetimin hak ve hukukunu koruma noktasında azami hassasiyeti göstereceğiz” der. Ardından, kendisinden önceki belediye başkanının bıraktığı borcun 1 milyar 778 milyon olduğunu söylerken, 1 katrilyon 778 trilyon 257 milyar 657 milyon 23 bin TL’lik borç devraldık diye üstüne altı sıfır daha koyup köpürte köpürte anlatır.
06 Şubat 2023 tarihinde yaşanan depremin ardından bu kentteki insanlar paniğe kapılır. Evlerini barklarını terk ederek ülkenin dört bir yanına dağılırlar. Yaşadıkları kente aylarca dönemezler. Kentin merkez nüfusu üçte bir oranına düşer. Kentin yardımına devlet koşar. Hayırsever kişi ve kurumlardan ayni ve nakdi yardımlar akmaya başlar. Bu yardımlar belediye ve valilik tarafından ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır. Depremin yaraları AFAD ve TOKİ’nin yanında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından sarılmaya çalışılır. Yaklaşık on dört aylık bir süre içerisinde belediye bütçesinden deprem için ne kadar para harcandığı, kente hangi yatırımların yapıldığı bilinmemektedir. Belediyenin beş yıllık çalışma süresinden bu on dört aylık ölü dönem çıkarıldığında yaklaşık bir yıl daha eksik belediyecilik hizmeti sunulduğu görülür ve beş yıllık görev süresinin sonuna gelinir.
Kente yeni seçilen belediye başkanı belediyenin önceki dönemden kalan borcunun 17 milyar 080 milyon 045 bin 700 TL olduğunu, satılacak bir mal varlığının bulunmadığını çalışanlarının maaşını kredi çekerek ödediklerini açıklar.
Belediye başkanının açıkladığı bu rakamı 17 katrilyon 080 trilyon 045 milyar 700 milyon 71 bin TL diye söylesek köpürtmüş mü oluruz? Köpürtmeyelim. Başkalarının itibarını, -affedersiniz dilim sürçtü- ayıbını köpürtürsen gün gelir birileri de senin ayıbını köpürtür.
İtibar, “Milletin, fakirin, garibin, yetimin hak ve hukukunu koruma noktasında azami hassasiyeti göstereceğiz” gibi hamasi sözler söylemekle; gösterişli makam odalarıyla, halkı borçlandırmakla, azgınlık fetvaları vermekle de kazanılmaz.
İtibar, “Bizim önceliğimiz kendi konforumuz değil, öğrencilerimiz ve öğretim elemanlarımızın huzur içerisinde eğitim yapmasını sağlamaktır” diyen bilim insanlarıyla, kamunun bir tek kuruşunu bile gereksiz harcamayan kamu görevlileriyle, bu uğurda bedeller ödeyen yurtsever insanlarla kazanılır.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetemalatya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

02
Kasım
05
Ağustos
18
Temmuz
08
Temmuz
03
Temmuz
02
Temmuz
19
Haziran
11
Haziran
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.