Merhabalar,
Yıllar önce, ,2006-2008 yılları arasında, Malatya Mili Eğitim Müdürlüğümüz adına
mahalli televizyonlarda haftalık olarak canlı eğitim programları yaptım.
“EĞİTİM SAATİ” ve “EĞİTİME BAKIŞ” adı altında yaptığım programlarda,
alanında uzman konuklarımla eğitimi konuştum. Bundan böyle de bu köşede
eğitimle ilgili yazılar yazacağım. Çeşitli kademelerde edindiğim bilgi ve
deneyimlerimi sizlerle paylaşacağım.
Eğitim ile ilgili her gün pek çok makale ve yazılar yazılıp okunuyor. Nasıl
bir eğitim sistemi olması gerektiği, müfredatın nasıl oluşturulması gerektiği,
eğitim fakültelerinde nasıl bir öğretmen yetiştirilmesi gerektiği, ne tür bir insan
modeli yetiştirileceği ve ne tür sınavlar uygulanacağı gibi üst yönetimi
ilgilendiren eğitim politikaları ve kararlar yanında, eğitimi birinci önceliğe olan
ailelerin de çocuklarına nereden ve nasıl daha iyi bir eğitim alabilecekleri sürekli
olarak ülke gündeminde ön sıralarda yer almaktadır.
Cumhuriyetin kurucusu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, bir dünya
lideri olarak, savaş yıllarında, 1921 yılında Maarif Kongresini toplayarak,
eğitimin önemini vurgulamıştır. Atatürk’e göre, ekonomide, sağlıkta, sanatta,
sporda nerede bir problem varsa, o problemin temelinde eğitim yatmaktadır.
“ Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim” sözü ile
eğitime verdiği önemi göstermektedir. Kaynaşmış bir millet haline gelmenin,
çağdaşlaşmanın, kalkınmanın, hür ve demokratik bir ülke olabilmenin ene etkili
aracı eğitimdir.
Eğitim insanların ve toplumların hayatında bu kadar önemli bir konu
olmasına rağmen, yeterince değer veriliyor mu? Ya da layık olduğu değeri
görüyor mu? Bu konuda hemen hepimizin cevabı maalesef “hayır” olacaktır.
Sürekli olarak değişen eğitim sistemi, sınav sistemi, müfredat, öğretmenlerin
istihdam şekilleri, ücret politikaları vs. eğitimi içinden çıkılmaz bir kördüğüm
haline getirmekte ve eğitimin paydaşları da bu durumdan olumsuz olarak
etkilenmektedir. Mustafa Kemal ATATÜRK “ Eğitimdir ki bir milleti; ya hür,
bağımsız, şanlı bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk
eder…” diyerek, eğitimin ehemmiyetini vurgulamıştır.
Eğitim alanında söz sahibi bilim insanları ve eğitim bilimcilerin eğitim ile
ilgili tespit ve değerlendirmelerine baktığımızda;
Ziya GÖKALP, eğitim kelimesini “Bir toplumda yetişmiş neslin, henüz
yeni yetişmeye başlayan nesle fikirlerini ve hislerini vermesidir” şeklinde
tanımlar. Durkheim ise, eğitim kavramına sosyal açıdan bakanların başında
gelir. Ona göre “Eğitim, yetişkin nesiller tarafından, sosyal hayata henüz hazır
olmayanlara tatbik edilen bir tesirden ibarettir.” Bu durumda eğitim; yetişkin
neslin, bir plan ve gayeye göre yetişmekte olan nesillerin gelişimini sağlamak,
belli bir bilim dalında, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, yetiştirme ve
geliştirme işi ya da yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için
gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine
yardım etme olarak tanımlanmaktadır.
Immanuel Kant “Eğitimle kişilerde aydınlanmanın temelini atmak
kolaydır; ne var ki genç insanları böyle düşünmeye erkenden alıştırmak
gerekir. Buna karşın tüm bir dönemi aydınlatmak uzun bir zaman gerektirir;
çünkü böyle bir eğitime engel olan ya da onu zorlaştıran bir sürü dış engel
vardır” demiştir.
Goethe ise ” Eğer bir bireye olması gerektiği ve olabileceği bir insan
gibi davranırsanız, olması gereken ve olabileceği insan olur” demiştir.
Aristoteles “Kalbi eğitmeden zihni eğitmek eğitim sayılmaz”
Sokrates ise “Eğitim kıvılcımla ateş yakmaktır, boş bir kabı doldurmak
değildir” demiştir.
Netice olarak John DEWEY’ in de dediği gibi “aslında eğitim hayata
hazırlık değildir, hayatın ta kendisidir.”
Yukarıdaki tespit ve değerlendirmelerden de anlaşılacağı üzere, eğitim
bireyin, ailelerin ve toplumların olmazsa olmazı, vazgeçilmezidir. Çok iyi
planlanması ve dikkatlice yönetilmesi gereken hassas bir süreçtir. Globalleşen
dünyada çocuklarımızı hayata hazırlarken, akranlarıyla nasıl zorlu bir rekabet
içinde olduklarının farkında olmalarını sağlamak biz ana babaların ve onlara bu
imkânları hazırlamaktan sorumlu büyüklerin asli görevidir.
Bir Afrika Atasözü şöyle der ;“Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır; en hızlı
aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa öleceğini bilir. Afrika’da her sabah bir
aslan uyanır; en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa aç kalacağını bilir.
Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur. Yeter ki, güneş doğduğunda koşmak
zorunda olduğunuzu bilin.”
Kalın Sağlıcakla…
23 Temmuz 2019
Celal TÜRKER
Eğitim Yöneticisi / Eğitim Uzmanı