Öyle bir kapıldık ki bu dünya yaşamına, her anımız bir başka havada geçiyor.
İnsanlığımızı, yaratılış sebebimizi, nereye gidiyoruzu anlamaya fırsat kalmadan bu dünya denen maddeyle oyalanıyoruz.
Tek derdimiz ŞAN, ŞÖHRET, SERVET, ŞEHVET.
Herşeyimizi bunlar için harcıyoruz.
Hiç aklımıza gelmiyor, ihtiyacı olana yardım etmek.
Hiç aklımıza gelmiyor bir gönül almak.
İnsanın iç sıkıntıların temelinde madde olan bu dünya meşgaleleriyle uğraşmak yatar.
Gönül almak deyince, yürek, kalp ve gönül kelimelerine aklım takıldı.
Kasaba gittiğimizde kalp ver demeyiz. Yürek alacağım deriz.
Gönül ise göremediğimiz ruhumuz gibidir. Maddi vücudumuzla, ruhumuz bir araya gelince insan oluruz. Ölmek ruhumuzun ışınlanması demektir. Ondan dolayı ruhsuz bir vücud, geldiği yer toprakla buluşur.
GÖNÜL ALMAK dedik.
Gönül almak, bizleri bu dünyanın maddi nimetlerinden uzaklaştırarak huzurlu yaşamımıza yarar sağlayan en büyük tedavi yöntemidir.
Boşuna denmemiş, sadaka ver ömrün uzasın.
İnancı olmayanlar, alay edercesine hani kaderimiz yazılmıştı. Nasıl sadaka vermekle ömür uzar? Bilmez ki zaman dördüncü boyut olarak bizler için var. Kendi tabirleriyle büyük enerji, inanan için Yaratan'da zaman kavramı yoktur.
Biz kendi kendimize zaman dilimleriyle zamanı ölçüyoruz.. Yaratan katında gelmiş geçmiş zaman şu an var.
Yaşarken bir tırnağımıza paha biçemediğimiz vücudumuzu, geldiği yere toprağa teslim ediyoruz.
Kur'an, " Sizin zamanımıza göre ruh ve melekler elli bin senede bana ulaşır." der.
Alın size Einstein izafiyet teorisi.
Herşeyin temeli bilim, bilimin özü matematik.
Matematik ise Yaratanımız tarafından gözlerimizin makro, mikro aleme açılan kapısıdır.
Büyük patlamayla kainat yaratıldı.
O günden bugüne yaklaşık 13.7 milyar yıl geçti. Yani kainatımız 13.7 milyar yıl yaşında.
İçinde yüz milyarlarca yıldızın bulunduğu yüz milyarca galaksinin; toplamda yirmi milyar kere tirilyon yıldızın, sayısız gezegenin, kuarsların, karadeliklerin, kara maddelerin yer aldığı uçsuz bucaksız bir kainat.
İçinde binlerce parçacığın durmadan hareket etiği ve maddenin temelini oluşturan bir cm’nin yüz milyonda biri büyüklüğündeki atom.
Canlı yaşamın en temel birimi olan içine sonsuz sayıda bilginin depolandığı
DNA' mız. Binlerce operasyonun durmadan görev aldığı hücrelerimiz.
Atom ise 1 cm’nin yüz milyonda biri. Atomun çekirdeği ise 1 cm’nin on tirilyonda biri.
Atom çekirdeği 30 cm. büyüklüğünde bir top şeklinde olursa, etrafında dönen elektron bir toplu iğne başı büyüklüğünde olur. Bu ölçeklerde atom çekirdeğiyle, etrafında saniyede bin km hızla dönen elektron arasında ki mesafe 15 km'dir.
ATOMU BİLMEDEN, KAİNATI VE CANLI YAŞAMI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL.
Dünyanın en gelişmiş teleskoplarıyla evrenin gözlenebilen en uzak mesafesi 10 rakamının yanına 27 sıfır koymak kadar metre uzaklıktadır.
İnsanın aklı hafızası almıyor. On rakamının yanına yirmi yedi sıfır koymak.
Güneşi bir portakal büyüklüğünde düşünürsek, dünya onun 12m. uzağında bir toplu iğne başı kadar kalır.
Beyin doymak bilmeyen bir enerji tükecisidir. Kan yoluyla devamlı oksijen ve glikoz emer. Beyin bir insan vücud ağırlığının %2 sine sahip olmasına rağmen vücud oksijeninin % 20 sini kullanır. Bu miktar hem gece ve de hem gündüz tüketilir.
Kalp beynimizin ihtiyacı olan oksijeni sağlayacak kanın, vücudumuzdaki toplam kanın %20 sini beyne gönderir.
Makro alem, insan boyunun tirilyon defa, milyar defa milyar katı büyükken; mikro alem ise boyumuzun tirilyon defa, milyar defa, milyar defa daha küçüğüdür.
NE OLUR HAYDİ GELİN HEP BERABER OKUYALIM, ARAŞTIRALIM VE SORGULAYALIM.
AKLIMIZI VİJDANIMIZI, ZEKAMIZI KULLANARAK; BİZ BU DÜNYADA NEDEN VARIZ SORUSUNU KENDİMİZE SORALIM.
Tek derdimiz ŞAN, ŞÖHRET, SERVET, ŞEHVET.
Herşeyimizi bunlar için harcıyoruz.
Hiç aklımıza gelmiyor, ihtiyacı olana yardım etmek.
Hiç aklımıza gelmiyor bir gönül almak.
İnsanın iç sıkıntıların temelinde madde olan bu dünya meşgaleleriyle uğraşmak yatar.
Gönül almak deyince, yürek, kalp ve gönül kelimelerine aklım takıldı.
Yürek ve kalp sözcükleri gündelik dilde çoğunlukla aynı anlamda kullanılsa da aslında farklı kavramlardır:
Kalp, tıbbi veya biyolojik bir terim olarak, vücudumuzdaki kan dolaşımını sağlayan kaslı organa denir. Kalp, oksijenlenmiş kanı vücuda pompalayan bir organdır ve yaşam için vazgeçilmezdir.
Yürek ise daha çok mecazi anlamda kullanılır ve duyguların, cesaretin, iradenin, ya da merhametin merkezi olarak ifade edilir. Özellikle Türkçe’de, yürekli denildiğinde cesur ve kararlı olmayı ifade eden bir övgü niteliğindedir.
Bu iki kelime arasındaki fark, biyolojik ve psikolojik anlamlar arasında yer almalarından kaynaklanır.
Gönül manevi, kalp ise maddeseldir.
Yürekde aynı. Yürek hissidir.Kasaba gittiğimizde kalp ver demeyiz. Yürek alacağım deriz.
Gönül ise göremediğimiz ruhumuz gibidir. Maddi vücudumuzla, ruhumuz bir araya gelince insan oluruz. Ölmek ruhumuzun ışınlanması demektir. Ondan dolayı ruhsuz bir vücud, geldiği yer toprakla buluşur.
GÖNÜL ALMAK dedik.
Gönül almak, bizleri bu dünyanın maddi nimetlerinden uzaklaştırarak huzurlu yaşamımıza yarar sağlayan en büyük tedavi yöntemidir.
Boşuna denmemiş, sadaka ver ömrün uzasın.
İnancı olmayanlar, alay edercesine hani kaderimiz yazılmıştı. Nasıl sadaka vermekle ömür uzar? Bilmez ki zaman dördüncü boyut olarak bizler için var. Kendi tabirleriyle büyük enerji, inanan için Yaratan'da zaman kavramı yoktur.
Biz kendi kendimize zaman dilimleriyle zamanı ölçüyoruz.. Yaratan katında gelmiş geçmiş zaman şu an var.
Yaşarken bir tırnağımıza paha biçemediğimiz vücudumuzu, geldiği yere toprağa teslim ediyoruz.
Kur'an, " Sizin zamanımıza göre ruh ve melekler elli bin senede bana ulaşır." der.
Alın size Einstein izafiyet teorisi.
Herşeyin temeli bilim, bilimin özü matematik.
Matematik ise Yaratanımız tarafından gözlerimizin makro, mikro aleme açılan kapısıdır.
Büyük patlamayla kainat yaratıldı.
O günden bugüne yaklaşık 13.7 milyar yıl geçti. Yani kainatımız 13.7 milyar yıl yaşında.
İçinde yüz milyarlarca yıldızın bulunduğu yüz milyarca galaksinin; toplamda yirmi milyar kere tirilyon yıldızın, sayısız gezegenin, kuarsların, karadeliklerin, kara maddelerin yer aldığı uçsuz bucaksız bir kainat.
İçinde binlerce parçacığın durmadan hareket etiği ve maddenin temelini oluşturan bir cm’nin yüz milyonda biri büyüklüğündeki atom.
Canlı yaşamın en temel birimi olan içine sonsuz sayıda bilginin depolandığı
DNA' mız. Binlerce operasyonun durmadan görev aldığı hücrelerimiz.
Atom ise 1 cm’nin yüz milyonda biri. Atomun çekirdeği ise 1 cm’nin on tirilyonda biri.
Atom çekirdeği 30 cm. büyüklüğünde bir top şeklinde olursa, etrafında dönen elektron bir toplu iğne başı büyüklüğünde olur. Bu ölçeklerde atom çekirdeğiyle, etrafında saniyede bin km hızla dönen elektron arasında ki mesafe 15 km'dir.
ATOMU BİLMEDEN, KAİNATI VE CANLI YAŞAMI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL.
Dünyanın en gelişmiş teleskoplarıyla evrenin gözlenebilen en uzak mesafesi 10 rakamının yanına 27 sıfır koymak kadar metre uzaklıktadır.
İnsanın aklı hafızası almıyor. On rakamının yanına yirmi yedi sıfır koymak.
Güneşi bir portakal büyüklüğünde düşünürsek, dünya onun 12m. uzağında bir toplu iğne başı kadar kalır.
Beyin doymak bilmeyen bir enerji tükecisidir. Kan yoluyla devamlı oksijen ve glikoz emer. Beyin bir insan vücud ağırlığının %2 sine sahip olmasına rağmen vücud oksijeninin % 20 sini kullanır. Bu miktar hem gece ve de hem gündüz tüketilir.
Kalp beynimizin ihtiyacı olan oksijeni sağlayacak kanın, vücudumuzdaki toplam kanın %20 sini beyne gönderir.
Makro alem, insan boyunun tirilyon defa, milyar defa milyar katı büyükken; mikro alem ise boyumuzun tirilyon defa, milyar defa, milyar defa daha küçüğüdür.
NE OLUR HAYDİ GELİN HEP BERABER OKUYALIM, ARAŞTIRALIM VE SORGULAYALIM.
AKLIMIZI VİJDANIMIZI, ZEKAMIZI KULLANARAK; BİZ BU DÜNYADA NEDEN VARIZ SORUSUNU KENDİMİZE SORALIM.