“İyiyi kötüden ayırmak”anlamında bir deyim.
Bu cümleyi günlük hayatımızda ,
karşılaştığımız olaylar ve insanlarla ilgili olarak
zaman zaman kullanırız.
Sapla samanı ayırmak lazım ama her zaman ayırmak mümkün mü?
İnsanlarda mı sorun var? Bakış açımızda mı?
Karar vermekte zaman zaman zorlanıyoruz.
Sabahları belediye otobüsü ile işe gidiyorum.
Karşılaştığım bazı dialogları paylaşmak istiyorum müsaadenizle.
Yolculardan biri, otobüsün kapısına doğru gelmiş, inmek için bekliyor.
Şoför düğmeye basan olmayınca, durakta da bekleyen kimse yok diye durağı geçiyor. Adam şoföre sesleniyor,
-Kaptan durağı geçtik, niye durmadın?
-ikaz düğmesine basmadın ki, bassaydın dururdum. Durakta da bekleyen yoktu o yüzden durmadım.
-Ben sizi rahatsız etmek istemedim kaptan, o yüzden düğmeye basmadım, insanlık yaptım sana ama anlamadın ki.
-Allah senden razı olsun…
Bir başka dialog.
Otobüs durağa gelince, orta yaşlı ablanın biri yerinden kalkıp kapıya doğru yöneliyor.
Genç kaptan, ablaya doğru sesleniyor.
-Teyze durağa gelmeden hazırlanman lazım, kapının önüne geleceksin ki ben seni de diğer yolcuları da bekletmeyeyim.
-Ayaklarını bana ver ki dediklerini yapayım.
Akıl verme bana…
Bir başka yolcu, sabırsız sabırsız, kaptana sesleniyor.
-Kaptan biraz daha hızlı gider misin?
Saat 07.00 de otobüsüm kalkıyor, geç kalacağım.
-Bu belediye otobüsü beyefendi, acelen varsa, ticari taksi tutsaydın veya bir önceki arabaya binseydin, rahat rahat giderdin.
-Gelip uyandırsaydın kalkardım. Uyanamadım.
Haa bir de param mı var ki taksiye bineyim.
Para ver ki bineyim…
İki emlakçının aralarında geçtiği söylenen bir konuşma;
-Bugün bir ev kiraya verdim. Önce ağır hasarlı denmiş, sonra orta hasarlı.
Evi görsen yıkıldı yıkılacak, güçlendirme kararı aldırdık, tertemiz boyadık, sanki hiç deprem görmemiş gibi, kiraya verdim, komisyonumu aldım.
İçine giren gariban, başını sokacak yer arıyordu, eve bayıldı. ( Gülüşmeler…)
-Helal olsun bu yollar sana, ben olsam beceremezdim, elime yüzüme bulaştırırdım.
-Sen varsa gönder bana, ben kimseye çaktırmadan hallederim…
Bir öğrenci hakkında öğretmeni, velisi ve okul müdürü ile arasında geçen konuşma:
-…. Bey, tüm ikaz ve uyarılarımıza rağmen, oğlunuz okulda sigara içiyor, hem kurallara uymuyor, hem de yanlış bir alışkanlıkta ısrar ediyor. Bu konuda hem sizi bilgilendirmek hem de oğlunuzu bu davranışından vaz geçirmek için desteğinizi istiyorum.
-Öğretmen hanım, ben de biliyorum oğlumun sigara içtiğini, ben ilkokulda başlamıştım sigaraya, oğlum lisede başlamış. Ne var ki bunda bu kadar kızacak. Kim sigara içmiyor ki. Siz içenleri değil de içmeyenleri sayın, içmeyenlerin daha az olduğunu göreceksiniz. Devlet bunlar gibi sigara içenlerin verdiği vergi ile ayakta duruyor.
-Müdür bey ile konuşalım lütfen ben başka bir şey söylemek istemiyorum.
-Müdür bey, velimizi, oğlunun okulda sigara içme konusunda ısrarlı davranışları hakkında bilgilendirdim ve desteğini istedim ama sanırım yeterince anlatamadım, size kadar gelmek zorunda kaldık.
Velimizle bir de siz görüşebilir misiniz?
-Müdür bey, ben öğretmen hanıma anlatamadım galiba, bu okulda öğretmenler de sigara içiyor ve kimse onlara bir şey söylemiyor.
Genç öğretmenler var, oğlumdan bir kaç yaş büyük, niye onlarla uğraşmıyorsunuz?
Kural dediğiniz nedir ki? Allah’ın emri mi?
Burası özel okul değil mi? Boşuna mı para veriyoruz? Görmezden gelirseniz, görmezsiniz.
Hepsi bu kadar.
-…Bey, oğlunuzun sigara içip içmemesi konusunda bir baba olarak tercih sizin.
Biz öğretmen ve okul müdürü olarak, bunun sağlığa zararlı ve okulda içilmesinin yasak olduğunu, hem çocuğunuza hem de size ifade etmek ve kurallara uyulmadığı taktirde gerekli müeyyideleri uygulamak zorundayız. Oğlunuz okula, okumak için değil de sigara içmek için geliyorsa ve siz de
bu konuda çocuğunuzun yanında olma düşüncesindeyseniz, paranızı boşu boşuna özel okula vermeyin, alın çocuğunuzu, okul yerine bir kafeye götürün, verin parasını, bir masaya otursun, önüne çayını kahvesini getirsinler, kül tablası da koysunlar, hatta sigarasını da çakmakla yaksınlar, hizmet etsinler. Ne çocuk eziyet çeksin,
ne siz, ne de biz…
Bu örnekleri çoğaltmak elbette mümkün.
Konu, çerçeve aynı, sadece olaylar farklı.
Özgüven mi? Ukalalıklık mı? Özgürlük mü? Hadsizlik mi?
Sınır çizgisi bunun neresinde?
Nasıl ayıracağız sapla samanı?
Utanma bir duygu,
utanmak bir olay, bir konuşma karşısında verilen bir tepki iken, utanmazlık, arsızlık ise genel bir davranış biçimi,
bir kişilik özelliğidir.
Korku bir duygu,
korkmak, her hangi bir olay karşısında verilen bir tepki iken, korkalık bir davranış biçimidir.
Dik durmak, omurgalı olmak, onurlu olmak, haksızlık karşısında eğilmemek iken,
diklenmek ise, yersiz ve ayarsız tepki vermek, haddini aşmak anlamındadır.
Netice olarak; çoğu insan, sadece konuşmayı öğrenmiş ama kiminle, nasıl konuşulacağını öğrenmemiş.
Bu çok önemli bir üslup ve hadsizlik sorunudur.
Sapla samanı ayırmak lazım.
Kalın sağlıcakla…
30 Ağustos 2024
Celal TÜRKER