Bahri KAYAOĞLU
Köşe Yazarı
Bahri KAYAOĞLU
 

BİR AŞK HİKAYESİ

Şimdilerde "Ağır Abi" olduğumuza bakmayın gençliğimizde bizde bir hayli "muzip"dik elbette. Hatta, ister inanın ister inanmayın bazen yada bazı günler muziplikte kantarın topuzunu kaçırdığımız bile olurdu. İşte yine böyle muzipliğimin tavan yaptığı günlerden bir gün Havza'da görev yaptığım Atatürk Evi'nin önünde oldukça yaşlı ve hani 'püf' desen uçacak kadar zayıf bir köylünün, başındaki kasketin tereğini hafifçe kaldırarak bizim binayı incelediğini gördüm. Tarihi Mesudiye Otelinin restore edilmiş hali de oldukça heybetli tabii. Amcam okur yazar olmadığı için binanın duvarındaki; 'Mustafa Kemal Paşa'nın 9'ncu Ordu Birlikleri Havza Karargahı - Havza Atatürk Evi' tabelasının, 'Satılık Bina' levhası olduğu hakkında kendince bir fikir yürütmüş olmalı ki bana; "Yeğen Efendi bu ev satlık mı?" diye sordu. (Dedim ya benim de o gün bütün muzipliğim üzerimde) "Evet amca satıyoruz. Alıcı mısın?" dedim. "Yaw bilmiyam yani Gavza'dan bi ev almayı düşünüyam emme! Ne istiyan, kaç gayme bura" dedi. Komşu ilçe Vezirköprülülerle özdeşleşmiş bu şiveyi Havza'da kullanan bir iki köy vardı. Bu andan itibaren aramızda şöyle bir konuşma geçti: "Amca sen nerden geliyan nerelisin?" "Ben Köprülüyüm, Köprünün ......... köyünden. Sende mi Köprülüsün yoğusa?" "Yok yok ben Havzalıyım ama Köprüde Sanat Okulunda okudum. Sen söyle bakayım şimdi bu eve niye müşteri oldun, ne diye alacaksın?" "Gavza'ya sık sık hamama geliyam. Yakında evlenecemden daha sık gelmemiz icap idebilü. En eyisi alıyım burdan bi ev diyam" "İyi de senin bu evi almaya gücün yetmez. Burası çok pahalı.Hem dur bakayım sen ne evlenmesi! Yaş kemale ermiş, (elindeki bastonu göstererek) maşallah bastona da binmişsin, bu saatten sonra ne yapacaksın sen karıyı." "Zelhaynan evlenecem ben yeğenim. (Hüzünlü bir ışık çöktü gözlerine, sanki bugünden yıllar öncesine daldı) Tee çocukluktan beri seviyam Zelhayı. Ununda gönlü bendeydi emme ben eskere gidince babası Zelhayı bizim köyden Bayram Ali'ye vermiş. Bende başkasıynan evlendim tabii. Allah rahmet eylesin o hanımımda çok eyiydi çok baktı bana. 8 yıl önce öldü benim gocağrı. Udur budur başkasıynan evlenmedim Zelha'nın gocası Bayram Ali'nin ölmesini bekledim. 3 ay önce de o öldü." (Beni aldı bi gülme) "Amca adamı sen öldürmüş olmayasın?" "Tövbe de yeğenim ben hiç gatile benziyam mı?" "Tamam, tamam şaka yaptım. Ee n'olacak şimdi Zeliha teyze sana varacak mı? Senin çocukların yok mu? Onun çocukları yok mu? Çocuklarınız torunlarınız ne diyecek bu işe!" "Allahın yazısına kimse bi şey diyemez yeğenim. Ben tam 63 sene bekledim Zelha'yı. Benimkiler bi şey dimiyala. Daha u taraftan işi resmiyete dökmedük. Bayram Ali yeni öldü sayulu. Hele bi bi iki ay daha geçsin. (Ağzındaki diş protezini diliyle çevirerek o da muzip bir delikanlı gibi gülümsedi) Vermezlerse gaçururum." (Sohbetin tam da burasında bendeki muziplik tavan yaptı) "Pekiyi diyelim ki oldu bu iş Zelhana kavuştun. (Elimle işaret ederek) O iş ne olacak, o işi yapabilecek misin?" Bana üzerinden on beş yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hala unutamadığım ve her aklıma geldiğinde duygulandığım şu yanıtı verdi. "Hele biz bi gavuşak birbirimize. Sen hasretin, o sevginin hikmetini biliyan mı?" dedi ve birazda utanarak şöyle tamamladı sözlerini; "İş uraya gelinci, biz birbirimize bi sarılıncı, etimiz girmese etimize, kemiklerimiz geçer birbirine. Sen uraya garışmada bu binaya kaç gayme istiyan onu söyle..." *****
Ekleme Tarihi: 31 Ağustos 2024 - Cumartesi
Bahri KAYAOĞLU

BİR AŞK HİKAYESİ

Şimdilerde "Ağır Abi" olduğumuza bakmayın gençliğimizde bizde bir hayli "muzip"dik elbette. Hatta, ister inanın ister inanmayın bazen yada bazı günler muziplikte kantarın topuzunu kaçırdığımız bile olurdu.
İşte yine böyle muzipliğimin tavan yaptığı günlerden bir gün Havza'da görev yaptığım Atatürk Evi'nin önünde oldukça yaşlı ve hani 'püf' desen uçacak kadar zayıf bir köylünün, başındaki kasketin tereğini hafifçe kaldırarak bizim binayı incelediğini gördüm.
Tarihi Mesudiye Otelinin restore edilmiş hali de oldukça heybetli tabii.
Amcam okur yazar olmadığı için binanın duvarındaki; 'Mustafa Kemal Paşa'nın 9'ncu Ordu Birlikleri Havza Karargahı - Havza Atatürk Evi' tabelasının, 'Satılık Bina' levhası olduğu hakkında kendince bir fikir yürütmüş olmalı ki bana;
"Yeğen Efendi bu ev satlık mı?" diye sordu.
(Dedim ya benim de o gün bütün muzipliğim üzerimde)
"Evet amca satıyoruz. Alıcı mısın?" dedim.
"Yaw bilmiyam yani Gavza'dan bi ev almayı düşünüyam emme! Ne istiyan, kaç gayme bura" dedi.
Komşu ilçe Vezirköprülülerle özdeşleşmiş bu şiveyi Havza'da kullanan bir iki köy vardı.
Bu andan itibaren aramızda şöyle bir konuşma geçti:
"Amca sen nerden geliyan nerelisin?"
"Ben Köprülüyüm, Köprünün ......... köyünden. Sende mi Köprülüsün yoğusa?"
"Yok yok ben Havzalıyım ama Köprüde Sanat Okulunda okudum. Sen söyle bakayım şimdi bu eve niye müşteri oldun, ne diye alacaksın?"
"Gavza'ya sık sık hamama geliyam. Yakında evlenecemden daha sık gelmemiz icap idebilü. En eyisi alıyım burdan bi ev diyam"
"İyi de senin bu evi almaya gücün yetmez. Burası çok pahalı.Hem dur bakayım sen ne evlenmesi! Yaş kemale ermiş, (elindeki bastonu göstererek) maşallah bastona da binmişsin, bu saatten sonra ne yapacaksın sen karıyı."
"Zelhaynan evlenecem ben yeğenim. (Hüzünlü bir ışık çöktü gözlerine, sanki bugünden yıllar öncesine daldı) Tee çocukluktan beri seviyam Zelhayı. Ununda gönlü bendeydi emme ben eskere gidince babası Zelhayı bizim köyden Bayram Ali'ye vermiş. Bende başkasıynan evlendim tabii. Allah rahmet eylesin o hanımımda çok eyiydi çok baktı bana. 8 yıl önce öldü benim gocağrı. Udur budur başkasıynan evlenmedim Zelha'nın gocası Bayram Ali'nin ölmesini bekledim. 3 ay önce de o öldü."
(Beni aldı bi gülme)
"Amca adamı sen öldürmüş olmayasın?"
"Tövbe de yeğenim ben hiç gatile benziyam mı?"
"Tamam, tamam şaka yaptım. Ee n'olacak şimdi Zeliha teyze sana varacak mı? Senin çocukların yok mu? Onun çocukları yok mu? Çocuklarınız torunlarınız ne diyecek bu işe!"
"Allahın yazısına kimse bi şey diyemez yeğenim. Ben tam 63 sene bekledim Zelha'yı. Benimkiler bi şey dimiyala. Daha u taraftan işi resmiyete dökmedük. Bayram Ali yeni öldü sayulu. Hele bi bi iki ay daha geçsin. (Ağzındaki diş protezini diliyle çevirerek o da muzip bir delikanlı gibi gülümsedi) Vermezlerse gaçururum."
(Sohbetin tam da burasında bendeki muziplik tavan yaptı)
"Pekiyi diyelim ki oldu bu iş Zelhana kavuştun. (Elimle işaret ederek) O iş ne olacak, o işi yapabilecek misin?"
Bana üzerinden on beş yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hala unutamadığım ve her aklıma geldiğinde duygulandığım şu yanıtı verdi.
"Hele biz bi gavuşak birbirimize. Sen hasretin, o sevginin hikmetini biliyan mı?" dedi ve birazda utanarak şöyle tamamladı sözlerini;
"İş uraya gelinci, biz birbirimize bi sarılıncı, etimiz girmese etimize, kemiklerimiz geçer birbirine. Sen uraya garışmada bu binaya kaç gayme istiyan onu söyle..."
*****
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetemalatya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.