Rahmetli dedemin cebinde bir mendili vardı. “Yağlık”derdi ona.
Elini yüzünü yıkayınca, yağlığını cebinden çıkarır, elini, yüzünü yağlığıyla siler, kurular, tekrar katlayıp, cebine koyardı. Akşam eve geldiğinde, yağlığı yıkanır, sabah tekrar kullanmak üzere cebine konulurdu.
O yaş grubunda, bütün herkesin cebinde, yağlık tabir edilen mendili vardı. Akşam eve gelince tekrar yıkanıp, temizlenip, düzgünce katlanıp, sabah yine ceplere konulan.
Rahmetli babamın da mendilleri vardı, rengarenk, cebinde taşır, elini yüzünü yıkayınca, mendilini çıkarır, onunla kurulanır, katlayıp, tekrar cebine koyardı.
Ayrıca hava çok sıcak olduğunda, ıslatıp, başına güneş geçmesin diye, kafasına örterdi mendilini. Bazen de gömleğinin yakasına örter, böylelikle terin gömleğin yakasına geçmesini engellerdi. Akşam eve gelince, rahmetli annem, babamın mendillerini yıkar, ütüler, tekrar sabah kullanıma hazır hale getirirdi.
Babamın vefatından sonra,
o mendillerden bir tanesini hâlâ, hatıra olarak saklıyorum.
Bizim de çocukken küçük mendillerimiz vardı. Önlüğümüzün cebinde taşırdık onları. Öğretmenlerimiz, tırnak kontrolü yaparken, mendilimizi çıkarır, elimizi mendilinizin üzerine koyar, öyle gösterirdik öğretmenizle tırnaklarımızı. Elimizi, yüzümüzü yıkayınca mendilimizle kurulardık.
Akşam eve gelince, rahmetli annem tertemiz yıkar, ütüler önlüğümüzün cebine koyardı mendilimizi.
Evimize misafir geldiğinde,
yemek masasının veya sehpanın üzerinde, bir tabağın içerisine, kenarları dantelle işlenmiş, biri ıslak, öteki kuru, iki tane “el bezi” dediğimiz, zamane peçeteleri konurdu. Yemeğini, meyvesini yiyen misafir, elini silsin de kurulasın diye.
O elbezi dediğimiz, işlenmiş zamane peçeteleri, tekrar yıkanır kurutulur, bir sonraki ikram için masadaki yerini alırdı.
Sonra “Kağıt Peçete” denilen, tek kullanımlık mendiller çıktı.
Kullan at…
Yıkamaya gerek yok.
Daha hijyenik.
Herkes için kolaylık. Heveslendik işin doğrusu, hem daha ucuz hem daha kolay ama işin sonunu ve nereye varacağını kimse tahmin edemedi, edemedik.
Sonu nereye mi vardı?
Gelin size anlatayım.
Bizim çocukluğumuzda mendil ile şöyle bir ilişki vardı aramızda; ey mendil, sen benim ihtiyacımı karşıladığın için ben de bunun karşılığında, seni yıkayıp ütülüyor yeniden kullanıma hazır hale getiriyor, bir nevi teşekkür ediyorum. (Vefa)
Oysa şimdiki neslin, peçete ile arasında nasıl bir ilişki var?
İhtiyacın olduğunda kullan, sonra çöpe at. (Vefasızlık)
Tıpkı Kağıt & plastik tabak, kaşık, çatal, bardak gibi; kullan at…
“İhtiyacın olduğunda kullan, işin bitince at…”
Bu anlayış, insan ilişkilerine de sirayet etmeye başladı zamanla.
Vefasızlık, normal olmaya başladı.
Anne - babaya, kardeşe, arkadaşa, komşuya…
İhtiyacın varken çok kıymetlisin; al, kullan, işin bitince at.
Tıpkı kağıt mendil, kağıt havlu, peçete gibi.
Tıpkı kağıt bardak, tabak, kaşık çatal gibi.
Kullan ve at…
(Üzerine basa basa tekrarlıyorum; kullan ve at)
Anne- babaya, eşe, kardeşe, komşuya, arkadaşa ihtiyacın varken kullan, ihtiyacın kalmadığında başından at.
( Maalesef çok sık karşılaşıyoruz )
Kullandıktan sonra atmayı, yaşam biçimi haline getirmiş bir toplumdan vefa beklenebilir mi?
Ne dersiniz?
Sizce yanılıyor muyum?
Kalın sağlıcakla…
28 Ekim 2024
Celal TÜRKER