Devletler kuruluşlarına esas ilkeleri, varlıklarının tescili olan anayasalarında belirtmişlerdir. Devletin varlık nedeni olan bu ilkelerin hayata geçirilmesi önemlidir. Bu ilkelerin başında yetiştirilecek vatandaşların özellikleri gelir.
Devletlerin, varlıkları ve devamlılıkları insan unsuruyla mümkündür. Bu nedenle, vatandaş olarak kayıtlananların yetiştirilmesi tesadüflere bırakılamaz. Üniter devletler bu manada aldıkları pozisyonla daha bir dikkat çekici katılıkta ve tavizsizdirler.
Kuruluşa esas sürdürülebilirliğin temel unsuru insandır. İnsanlar, merkezi anlayışın yapılandırdığı eğitime tabi tutulmalıdır. Eğitimin temel amaç ve ilkeleri merkezden belirlenir ve tartışmaya açık değildir. Uygulamada dikkat edilecekler ve tüm kademelerdeki eğitim öğretim faaliyetleri merkezden talimatla duyurulur. Bunlara uyulmamasının yaptırımları vardır. Okulların işleyişi, yönetici ve öğretmen yetiştirilmesi, çalışma esasları, kullanılacak ders araç, gereç ve materyallerin nitelikleri dâhil tüm ayrıntılar, bu merkezi anlayışın ürünüdür.
Devletin kuruluşuna esas eğitime dair belgelerden;
1923 tarihli Maarif Misakı’nda; Türk çocuğuna verilecek terbiyenin tamamen “milli nitelikte” olacağı, Türkiye’nin isteklerine, kendi benliğine, milli ananelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadelenin öğretileceği ve Türk olmak gururu ile yetiştirileceği
19 Ekim 1926 tarihli talimatnamede Köy Muallim Mekteplerine parasız ve yatılı alınacak öğrencilerin Türk olmalarının şart olduğu
1927'de köy muallim mektepleri dersleriyle, 1927'de köy mekteplerinde (amacı; vatan hizmetlerini severek yapan millet ve devlet menfaatini her şeyden üstün tutan çalışkan ve etrafına faydalı bir vatandaş olmak.) okutulan derslerin uyumlu olduğu
1929 tarihli ilkokul yönetmeliğinin amaçları arasında, 'Türk milletine ruhen ve bedenen yararlı insanlar yetiştirmek.’ Olduğu
1936 tarihli ilkokul programıyla; kuvvetli cumhuriyetçi, milliyetçi, devletçi, laik, halkçı, inkılapçı karakterde, millî vatansever ve bilimsel zihniyetli yurttaş yetiştirme, bu çerçevede millî tarihimizin sevdirilmesi, Türk dilinin millî bir dil olması için yapılan çalışmalara okulun yardımcı olmasının hedeflendiği
3 Mart 1340 (3 Mart 1924) tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu Madde 4 – Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat
Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşat edecektir. Amir hükmüyle, devletin dini tercihini İslami inancın bir mezhebinden yana kullandığı
1924 Anayasası Madde 87; İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi Devlet mekteplerinde meccani, Madde 88.- Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunduğu kayıtlanmıştır.
Tüm kayıtlar, Türk milli kimliğini yaratma amacıyla düzenlenmiş. Türk milli kimliğinin İslamiyetle, özellikle İslami inancın bir mezhebiyle iç içe geliştirileceği kararlaştırılmıstır. Vatandaşların özellikleri belirlenmiştir. Bu anlayış, devletin kuruluş kodlarıdır.
Devletin kuruluş yıllarındaki eğitim sistemiyle ilgili düzenlemeleri, kuruluşunun esası bu kodlarla çerçevelenmiştir. Sistemin uygulama alanı okullar, bu düzenlemelerin hayata geçirilmesine yönelik açılır. İmparatorluğun farklı inanç ve etnik kökene mensup olanları, devletin bu tercihi doğrultusunda eğitime tabi tutulacaklardır.
Kuruluş yıllarını dikkate aldığımızda, eğitim olanakları sınırlıdır. Tüm bireylerin temel eğitimi için, eğitimin zorunlu ve devlet eliyle yapılacak olması doğrudur. Dağınık kırsal yerleşkelerde kaynakları sınırlı yurttaşların çağdaş insana dair temel bilgileri ve becerileri edinmeleri amacıyla okullar açılması, tüm yurttaşlara bu hizmetin yaygınlaştırılması amacıyla çaba sarf edilmesi yerinde uygulamalardır.
Devletler yurttaşlarının eğitimini önceleyen anlayışla okullar açmalı. Ancak okulların temel amacının, devletin sınırlarını çizdiği özelliklerle donanımlı yurttaşlar yetiştirmek olduğu göz ardı edilmemeli. Yatılı okulların bu amaçla açıldığı gerçeği özellikle bilinmeli. Yatılı olarak kurulan; Köy Yatı Mektepleri, Temel Eğitim Okulları, Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulları gibi kurumlar bu anlayışla değerlendirilmeli.
Bu değerlendirmelerde, yatılı okullara alınan öğrencilerin alt sosyo-ekonomik gruptan, dar gelirli, yoksul çevrelerden geldikleri dikkate alınmalı. Kısa yoldan meslek sahibi olup, gelire kavuşacak olmalarının kişiyi baskı altına aldığı ve bütün bunların, yatılı okulların kuruluş amacına uygun işletilmesinin kolaylaştırıcı unsurlar olduğu bilinmeli.
Okullar ve eğitim sistemi, devletin kuruluşuna esas belgelerde kayıtlı bilgilere göre yapılandırılmıştır ve her aşamada yapılan faaliyetler denetlenir. Okullar, insanın kişiliğini baskı altına alan, doğal gelişimine aykırı anlayışın hâkim olduğu kurumlardır. Yatılı okullar, devletin tüm gücünün memurları aracılığıyla işletildiği yerlerdir. Bu okullardaki öğrenciler, orta alt sosyo-ekonomik gruplardan geliyor olmaları nedeniyle çaresiz ve savunmasızdır. Okullarda disiplin adı altındaki katı, insan kişiliğini örseleyen uygulamalar; bireyin kendisini ifade etmesinin ve gerçekleştirmesinin önündeki en önemli engellerdendir. Bizim gibi İmparatorluk geleneğinden gelen devletlerde, ötekileştirilen, yer yer görmezden gelinen kesimleri (farklı inanç, farklı hayat anlayışı, farklı kimlikleri nedeniyle) yok sayma anlayışının uygulama alanlarıdır.
Eğitim sistemi ve okullar insan merkezli anlayışla düzenlenmeli. Sistem vazgeçilmezler olarak dayatılanlardan arındırılmalı. Birey kendisini dilediği gibi ifade edeceği eğitim ortamlarıyla buluşmalı.