kitap fuarı

Malatya'dan insan manzaraları -1-

YAŞAM 02.04.2021 - 12:12, Güncelleme: 15.06.2021 - 12:24
 

Malatya'dan insan manzaraları -1-

Telefonu satsam elim kolum bağlanacak, en iyisi çamaşır makinesini satmak, daha...
Fatih Dulkadiroğlu yazdı... Bu aralar çok gündemde olmaya başladı sokak röportajları. Mikrofonu eline geçirenlerin kimi övüyor, kimi sövüyor. Bir mitralyöz gibidir sokaktaki kamera, üzerinize üzerinize geldikçe ne söyleyeceğinizi şaşırırsınız. Alışkın değilseniz diliniz tutulur, konuşamazsınız. Çoğu zaman da sokakta size yöneltilen bir kameraya ya da uzatılan mikrofona yakalanmamak için sivişir, kameranın arkasından dolanırsınız. Kaçamamış, yakalanmışsanız basiretiniz bağlanır, ya söyleyeceklerinizi unutursunuz ya da şişi kebabı yakmamak için lafı ağzınızın içinde eveler geveler durursunuz. Yanlış anlaşılmasın, bana ne kamera uzatıldı, ne de mikrofon. Bu defa, yanımda yürürken etraftan duyulabilecek tonda yüksek sesle konuşan adamın telefon konuşmalarına ben diktim kulaklarımı. Kışla Caddesi’nde, bir adım önümden giden, yaklaşık otuzlu yaşlarındaki adam benden hayli uzundu, biçimli bir vücudu, güzel de bir Türkçesi vardı. -“Okuldan geliyorum ……..” dedi telefonun öteki ucundakine. - “……..” - Çocukların hocası çağırmıştı onun için gittim. Çocukları okula neden göndermiyorsun diye bana çok kızdı hoca. Utancımdan hocaya bir şey diyemedim. -“………” -“ Seninki de laf mı şimdi! Nasıl göndereyim? Dün kitap kırtasiye parasını hesaplattım 86.- Lira tuttu, alamadım. Çocukları parasızlıktan gönderemediğimi öğretmene söyleyemedim. Hele Halime’yle konuşayım da, ya telefonumu satacağım, ya da çamaşır makinesini, makineyi de daha yedi ay oldu alalı. Telefonu satsam elim kolum bağlanacak, en iyisi çamaşır makinesini satmak, daha olmadı ikinci el bir makine alırız bir süre onunla idare etsin Halime. Hele şimdi beni oyalama şu işleri halletmem lazım, seni sonra ararım” dedikten sonra kapattı telefonunu. Telefonuna dikkatle baktım, öyle akıllı makıllı değildi telefonu. Sıradan bir telefondu adamın elindeki. Telefonun tuşlarına yeniden bastı hızlı hızlı yürürken. -“ Alo! Halime! -“ ……….” Hani hoca çağırmıştı ya, az önce okula gittim, hoca bana çok kızdı çocukları göndermediğimiz için, utandım durumumu söyleyemedim. Ben şimdi ikinci elciyi arayacağım, gelsin çamaşır makinesine baksınlar, onu satalım, olmadı ikinci el bir makine alırız. Sen adamlar gelirse makineyi göster. Ben de yoldayım, çok oyalanmaz gelirim zaten. -“…….” Milli Eğitim Müdürlüğünün önüne geldik. Adam Halime’yle konuştuktan sonra telefonunu cebine koydu, eliyle koluyla hareketler yapmaya başladı, utanmasa saçını başını yolacak. Arabalar geçti, yol sakinleşti, birlikte geçtik yolun karşısına. Ben adamı kara bir gölge gibi adım adım izliyorum ama adam kendi derdinde, yanında yürüyen adamdan haberi bile yok. Yeniden çıkardı telefonunu. -“ Alo, bana şu senin tanıdığın ikinci elcinin telefonunu atsana” dedi kimle konuştuysa. -“………” Orduevinin protokol giriş kapısında yeniden telefonuna baktı, mesajla gelen telefon numarasını iki kere yüksek sesle tekrarladı ve aradı. -“ Abi ikinci elci mi? Benim yedi ay önce aldığım bir çamaşır makinem var, kaça alırsınız?” -“……..” -“ Altı yüz olur mu? Daha yedi aylık makine, ben 3750’ye aldım. Haklısınız siz de para kazanacaksınız ama bu kadar da ucuz olmaz ki? Mecbur kalmasam satmam zaten.” dedi. -“……..” Karşıdakinin konuşmasından sonra: -“ Ben az sonra sizi arayayım mı?” dedi ve telefonu avcunun içine aldı. Adam Kent Müzesinin önündeki üçgen yeşil alana geçti, ben de adamla beraber geçtim. Adam, üçgen şeklindeki yeşil alanda üçgenin tepesindeki kireçle boyanmış kalın bir çam ağacına sırtını yasladı, büyük bir tükenmişlik ve çaresizlik içerisinde az önceki hareketlerini tekrarlamaya, eliyle koluyla konuşmaya başladı, dokunsan ağlayacak, utanmasa saçını başını yolacak. Adama yaklaştım: -“Merhaba…” dedim. -“Merhaba abi…” dedi. -“Kışla Caddesinin başından beri seninle yürüyorum, telefonda konuştuklarını yol boyu dinledim. Al şu parayı, çamaşır makineni satma, ihtiyacını karşıla ve çocuklarını okula gönder” dedim. Yoksulluğu ve açlığı dibine kadar yaşayan sokaktaki adam, uzattığım parayı utanarak alıp bir bana, bir de elindeki paraya baktıktan sonra: -“Abi Allah senden razı olsun, sana şerefim ve namusum üzerine söz veriyorum satmayacağım çamaşır makinesini, üç çocuğum var, sana onların başı üzerine de yemin ederim ki bu parayla onların ihtiyacını karşılayıp yarın da okula göndereceğim” dedi ve az önce geldiği yoldan geri dönerek koşar adım uzaklaştı sokaktaki adam. Fatih DULKADİROĞLU 01.04.2021 Malatya)
Telefonu satsam elim kolum bağlanacak, en iyisi çamaşır makinesini satmak, daha...

Fatih Dulkadiroğlu yazdı...

Bu aralar çok gündemde olmaya başladı sokak röportajları. Mikrofonu eline geçirenlerin kimi övüyor, kimi sövüyor. Bir mitralyöz gibidir sokaktaki kamera, üzerinize üzerinize geldikçe ne söyleyeceğinizi şaşırırsınız. Alışkın değilseniz diliniz tutulur, konuşamazsınız. Çoğu zaman da sokakta size yöneltilen bir kameraya ya da uzatılan mikrofona yakalanmamak için sivişir, kameranın arkasından dolanırsınız. Kaçamamış, yakalanmışsanız basiretiniz bağlanır, ya söyleyeceklerinizi unutursunuz ya da şişi kebabı yakmamak için lafı ağzınızın içinde eveler geveler durursunuz.

Yanlış anlaşılmasın, bana ne kamera uzatıldı, ne de mikrofon. Bu defa, yanımda yürürken etraftan duyulabilecek tonda yüksek sesle konuşan adamın telefon konuşmalarına ben diktim kulaklarımı.

Kışla Caddesi’nde, bir adım önümden giden, yaklaşık otuzlu yaşlarındaki adam benden hayli uzundu, biçimli bir vücudu, güzel de bir Türkçesi vardı.

-“Okuldan geliyorum ……..” dedi telefonun öteki ucundakine.

- “……..”

- Çocukların hocası çağırmıştı onun için gittim. Çocukları okula neden göndermiyorsun diye bana çok kızdı hoca. Utancımdan hocaya bir şey diyemedim.

-“………”

-“ Seninki de laf mı şimdi! Nasıl göndereyim? Dün kitap kırtasiye parasını hesaplattım 86.- Lira tuttu, alamadım. Çocukları parasızlıktan gönderemediğimi öğretmene söyleyemedim. Hele Halime’yle konuşayım da, ya telefonumu satacağım, ya da çamaşır makinesini, makineyi de daha yedi ay oldu alalı. Telefonu satsam elim kolum bağlanacak, en iyisi çamaşır makinesini satmak, daha olmadı ikinci el bir makine alırız bir süre onunla idare etsin Halime. Hele şimdi beni oyalama şu işleri halletmem lazım, seni sonra ararım” dedikten sonra kapattı telefonunu.

Telefonuna dikkatle baktım, öyle akıllı makıllı değildi telefonu. Sıradan bir telefondu adamın elindeki. Telefonun tuşlarına yeniden bastı hızlı hızlı yürürken.

-“ Alo! Halime!

-“ ……….”

Hani hoca çağırmıştı ya, az önce okula gittim, hoca bana çok kızdı çocukları göndermediğimiz için, utandım durumumu söyleyemedim. Ben şimdi ikinci elciyi arayacağım, gelsin çamaşır makinesine baksınlar, onu satalım, olmadı ikinci el bir makine alırız. Sen adamlar gelirse makineyi göster. Ben de yoldayım, çok oyalanmaz gelirim zaten.

-“…….”

Milli Eğitim Müdürlüğünün önüne geldik. Adam Halime’yle konuştuktan sonra telefonunu cebine koydu, eliyle koluyla hareketler yapmaya başladı, utanmasa saçını başını yolacak. Arabalar geçti, yol sakinleşti, birlikte geçtik yolun karşısına. Ben adamı kara bir gölge gibi adım adım izliyorum ama adam kendi derdinde, yanında yürüyen adamdan haberi bile yok. Yeniden çıkardı telefonunu.

-“ Alo, bana şu senin tanıdığın ikinci elcinin telefonunu atsana” dedi kimle konuştuysa.

-“………”

Orduevinin protokol giriş kapısında yeniden telefonuna baktı, mesajla gelen telefon numarasını iki kere yüksek sesle tekrarladı ve aradı.

-“ Abi ikinci elci mi? Benim yedi ay önce aldığım bir çamaşır makinem var, kaça alırsınız?”

-“……..”

-“ Altı yüz olur mu? Daha yedi aylık makine, ben 3750’ye aldım. Haklısınız siz de para kazanacaksınız ama bu kadar da ucuz olmaz ki? Mecbur kalmasam satmam zaten.” dedi.

-“……..”

Karşıdakinin konuşmasından sonra:

-“ Ben az sonra sizi arayayım mı?” dedi ve telefonu avcunun içine aldı.

Adam Kent Müzesinin önündeki üçgen yeşil alana geçti, ben de adamla beraber geçtim. Adam, üçgen şeklindeki yeşil alanda üçgenin tepesindeki kireçle boyanmış kalın bir çam ağacına sırtını yasladı, büyük bir tükenmişlik ve çaresizlik içerisinde az önceki hareketlerini tekrarlamaya, eliyle koluyla konuşmaya başladı, dokunsan ağlayacak, utanmasa saçını başını yolacak. Adama yaklaştım:

-“Merhaba…” dedim.

-“Merhaba abi…” dedi.

-“Kışla Caddesinin başından beri seninle yürüyorum, telefonda konuştuklarını yol boyu dinledim. Al şu parayı, çamaşır makineni satma, ihtiyacını karşıla ve çocuklarını okula gönder” dedim. Yoksulluğu ve açlığı dibine kadar yaşayan sokaktaki adam, uzattığım parayı utanarak alıp bir bana, bir de elindeki paraya baktıktan sonra:

-“Abi Allah senden razı olsun, sana şerefim ve namusum üzerine söz veriyorum satmayacağım çamaşır makinesini, üç çocuğum var, sana onların başı üzerine de yemin ederim ki bu parayla onların ihtiyacını karşılayıp yarın da okula göndereceğim” dedi ve az önce geldiği yoldan geri dönerek koşar adım uzaklaştı sokaktaki adam.

Fatih DULKADİROĞLU 01.04.2021 Malatya)

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetemalatya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.