BİR ÖZLEM: YAZLIK SİNEMALAR

Kültür 18.08.2024 - 09:30, Güncelleme: 18.08.2024 - 09:30
 

BİR ÖZLEM: YAZLIK SİNEMALAR

Tahir ABACI Yazdı

Yaz geldi de anımsadım. Yayımlanmayıp unutulmuş yazılardan. Kısmet bu yazaymış. *** Yaz gelmeye görsün, zihnimizde bir dizi kavak ürperir, ekolu bir sevda sözü yankılanıverir. Eski bir sevgili gibi yâdımıza düşer yazlık sinemalar. Sanki masumiyet çağının tapınaklarıydı onlar. Yağışlı ya da soğuk bir günde kapalı bir sinema salonuna kapanmak, bir “sığınak” bulmak gibidir. Dahası, kapalı sinema salonunda sadece filmle, filmdeki evrenle baş başa kalırsınız, evrendeki kendi yerinizi unutur gidersiniz. Oysa yazlık sinemalar öyle midir? Bazen şehir ışıklarının, bazen ay ışığının aydınlattığı çevre de gösteriye dahildir. Her yazlık sinema bahçeden bozma olduğu için, bahçenin ruhu da ıraklarda değildir. Yazlık sinemalarda film oynarken, bitişik yapıların perdeyi gören cepheleri, balkonlar, damlar da yükünü almıştır. Yılmaz Erdoğan’ın, yazlık sinema duygusunu yoğun biçimde yaşatan ilk “Vizontele”sindeki gibi diyaloglar dahi iç içe geçer. Filmden gelen sesler, kapalı salonlardaki gibi geri dönmez, uzaya dağılır. Bütün bunlar, yazlık sinemaları çift evrenli kılar. Film ne denli çekici olursa olsun, filmdeki evrenle yaşadığımız evren iç içedir. Hani Brecht oyunlarına bir oyun, bir temsil olduğunu anımsatmak için değişik yöntemlerle “yabancılaştırma efektleri” yerleştirir ya, yazlık sinemalar da bunu filmler için yapıyor gibidir; olmadık yerde bazen bir dizi kavak ağacı, bazen saçlarını düzgün taramış bir salkımsöğüt filmle birlikte iç çeker; bitişik evlerden bir çocuk sesi, bir böcek ya da kuş ötüşü filmin sadece film olduğunu anımsatıverir. Öte yandan, kışlık salonda pek de yapılamayan bir şey, çekirdek çıtlatmak, yazlık sinemada serbesttir, bir başka yabancılaştırma öğesi gibidir. Gerçi Guiseppe Tornatore’nin bizde “Cennet Sineması” adıyla gösterime girmiş olan o unutulmaz filminde (Cinema Paradiso), kışlık sinemada da yapılmayan kalmaz ama orası İtalya’dır! Yazlık sinema anıları Bunca duygusal sözden sonra işe ‘siyaset’ sokmanın yeri var mı? Ama benim hayatımda var. Adıyla dahi açıldığı dönemi çağrıştıran Renkli Sinema, depodan bozma sinema salonlarından sonra, Malatya’nın ilk modern sineması olmuştu. Yazlık bölümü de bitişikti. Ancak pek bahçe gibi değildi, zemini betondu, koltukları da ahşap olmakla birlikte düzgündü. “Burjuva partilerine inat”, genel kurulları için Ankara yerine Anadolu şehirlerini seçen Türkiye İşçi Partisi, ünlü ikinci kongresini o sinemanın kışlık salonunda yapmıştı. Partideki fraksiyonlar, partinin başını yemek üzere didişe dursun, edebiyat meraklısı bir ortaokul öğrencisi olarak ben, genel kurula katılmak üzere gelmiş şair ve yazarların peşindeydim. Yaşar Kemal’i de, fraksiyon sataşmalarının ortasından kurtarıp, metazori yazlık sinema tarafına götürmüş, alanı boydan boya birlikte adımlayarak bir “röportaj” yapmıştım. Lütfi Kaleli’nin tek yapraklık “Sebat” gazetesinde yayımlanmıştı o söyleşi. Aynı yazlık sinemadan bir başka anım, senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, yönetmenliğini Ertem Göreç’in yaptığı, Fikret Hakan, Beklan Algan, Ayla Algan, Tülin Elgin gibi oyuncuların oynadığı “Karanlıkta Uyananlar” filmiyle ilgili. Dönemin ruhuna ve havasına tam oturan bu filmi bir yaz gecesi izlemiştik. Ailece, en arkada ve biraz yüksekte olan localardan birine yerleşmiştik. Babam partinin il başkanı olduğu için bizi görünce aşağıdan tezahürat yapanlar olmuştu. Hayat yazlık sineması Her sinemanın yazlık bölümü yoktu, kimilerinin yazlık bölümü de kışlıktan ayrı bir yerde olabiliyordu. Hükümet binasının arkasına düşen, sanırım Melek’in yazlığıydı. Orası bahçe gibiydi, yere çakıl döşenmişti ama yanda bir dizi ağaç sıralanıyordu. Boyalı tahta iskemleler birbirine tutturularak oturma yerleri oluşturulmuştu. Yazlık sinemaların bir başka özelliği, komedi filmlerinde kahkahaları dışarı salmaları. O yıllarda artmıştı bu kahkahalar, çünkü iki İtalyan komiği, bizdeki uyarlama adlarıyla “Yavru ile Katip”, dönemin moda James Bond filmlerini de, İtalyan kökenli kovboy filmlerini de sarakaya almaya başlamışlardı. O furya filmlerden hiç iz kalmadı. Sadece ikilinin olgun yaşlarında Taviani kardeşlerin “Kaos” filminin “Küp” bölümündeki unutulmaz fragmanları ve “Katip”in Fellini’nin “Amarcord”undaki “deli” rolü kaldı geriye. Sonraki yıllarda, Anadolu şehirlerinde yazlık sinemalarda ağırlıklı olarak Kemal Sunal filmlerine rastladım hep. Doğaldır, yazlık sinemaya öyle her film gitmez. 1990’larda Altunoluk sırtlarında rastladığımız - bir dizi kavak, boyalı ahşap sandalyeler, gazoz ve çekirdek tam tekmil! - yazlık sinemada ise Marlon Brando’nun “Baba” dizisinden sonra oynadığı bir başka ‘mafya’ filmi oynuyordu. Galiba son yazlık sinema serüvenimdi, otuz yılı geçmiş... Her yaz bizim evin avlusunda açılan sinemaların ise sayısını unuttum. Şehirde bir kundura tamircisi, aynı zamanda sinema artığı film parçaları satardı. Yatak çarşafından perde, meyve sandıklarından sıra yapıp, merceklerle filmleri hareketsiz biçimde perdeye düşürerek güya yazlık sinema çalıştırırdık, elde afişler de hazırlardık, ama tek bilet dahi satamazdık. “Cennet Sineması” ile Ülkü Tamer’in Nakip Ali’li anıları ve anılardan yapılan filmin paralelliği, “Vizontele”deki yazlık sinema lezzeti, tutkunun uzak / ayrı mekânlarda, eş duygularla yol aldığını göstermiyor mu? Hayat bir sinema ise, yazlık sinema hangi bölümüne denk düşüyor? Sonra kışlık bölüme mi geçiliyor, film mi kopuyor?
Tahir ABACI Yazdı
Yaz geldi de anımsadım. Yayımlanmayıp unutulmuş yazılardan. Kısmet bu yazaymış.
***
Yaz gelmeye görsün, zihnimizde bir dizi kavak ürperir, ekolu bir sevda sözü yankılanıverir. Eski bir sevgili gibi yâdımıza düşer yazlık sinemalar. Sanki masumiyet çağının tapınaklarıydı onlar. Yağışlı ya da soğuk bir günde kapalı bir sinema salonuna kapanmak, bir “sığınak” bulmak gibidir. Dahası, kapalı sinema salonunda sadece filmle, filmdeki evrenle baş başa kalırsınız, evrendeki kendi yerinizi unutur gidersiniz. Oysa yazlık sinemalar öyle midir? Bazen şehir ışıklarının, bazen ay ışığının aydınlattığı çevre de gösteriye dahildir. Her yazlık sinema bahçeden bozma olduğu için, bahçenin ruhu da ıraklarda değildir.
Yazlık sinemalarda film oynarken, bitişik yapıların perdeyi gören cepheleri, balkonlar, damlar da yükünü almıştır. Yılmaz Erdoğan’ın, yazlık sinema duygusunu yoğun biçimde yaşatan ilk “Vizontele”sindeki gibi diyaloglar dahi iç içe geçer. Filmden gelen sesler, kapalı salonlardaki gibi geri dönmez, uzaya dağılır. Bütün bunlar, yazlık sinemaları çift evrenli kılar. Film ne denli çekici olursa olsun, filmdeki evrenle yaşadığımız evren iç içedir.
Hani Brecht oyunlarına bir oyun, bir temsil olduğunu anımsatmak için değişik yöntemlerle “yabancılaştırma efektleri” yerleştirir ya, yazlık sinemalar da bunu filmler için yapıyor gibidir; olmadık yerde bazen bir dizi kavak ağacı, bazen saçlarını düzgün taramış bir salkımsöğüt filmle birlikte iç çeker; bitişik evlerden bir çocuk sesi, bir böcek ya da kuş ötüşü filmin sadece film olduğunu anımsatıverir. Öte yandan, kışlık salonda pek de yapılamayan bir şey, çekirdek çıtlatmak, yazlık sinemada serbesttir, bir başka yabancılaştırma öğesi gibidir. Gerçi Guiseppe Tornatore’nin bizde “Cennet Sineması” adıyla gösterime girmiş olan o unutulmaz filminde (Cinema Paradiso), kışlık sinemada da yapılmayan kalmaz ama orası İtalya’dır!
Yazlık sinema anıları
Bunca duygusal sözden sonra işe ‘siyaset’ sokmanın yeri var mı? Ama benim hayatımda var. Adıyla dahi açıldığı dönemi çağrıştıran Renkli Sinema, depodan bozma sinema salonlarından sonra, Malatya’nın ilk modern sineması olmuştu. Yazlık bölümü de bitişikti. Ancak pek bahçe gibi değildi, zemini betondu, koltukları da ahşap olmakla birlikte düzgündü. “Burjuva partilerine inat”, genel kurulları için Ankara yerine Anadolu şehirlerini seçen Türkiye İşçi Partisi, ünlü ikinci kongresini o sinemanın kışlık salonunda yapmıştı. Partideki fraksiyonlar, partinin başını yemek üzere didişe dursun, edebiyat meraklısı bir ortaokul öğrencisi olarak ben, genel kurula katılmak üzere gelmiş şair ve yazarların peşindeydim. Yaşar Kemal’i de, fraksiyon sataşmalarının ortasından kurtarıp, metazori yazlık sinema tarafına götürmüş, alanı boydan boya birlikte adımlayarak bir “röportaj” yapmıştım. Lütfi Kaleli’nin tek yapraklık “Sebat” gazetesinde yayımlanmıştı o söyleşi.
Aynı yazlık sinemadan bir başka anım, senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, yönetmenliğini Ertem Göreç’in yaptığı, Fikret Hakan, Beklan Algan, Ayla Algan, Tülin Elgin gibi oyuncuların oynadığı “Karanlıkta Uyananlar” filmiyle ilgili. Dönemin ruhuna ve havasına tam oturan bu filmi bir yaz gecesi izlemiştik. Ailece, en arkada ve biraz yüksekte olan localardan birine yerleşmiştik. Babam partinin il başkanı olduğu için bizi görünce aşağıdan tezahürat yapanlar olmuştu.
Hayat yazlık sineması
Her sinemanın yazlık bölümü yoktu, kimilerinin yazlık bölümü de kışlıktan ayrı bir yerde olabiliyordu. Hükümet binasının arkasına düşen, sanırım Melek’in yazlığıydı. Orası bahçe gibiydi, yere çakıl döşenmişti ama yanda bir dizi ağaç sıralanıyordu. Boyalı tahta iskemleler birbirine tutturularak oturma yerleri oluşturulmuştu. Yazlık sinemaların bir başka özelliği, komedi filmlerinde kahkahaları dışarı salmaları. O yıllarda artmıştı bu kahkahalar, çünkü iki İtalyan komiği, bizdeki uyarlama adlarıyla “Yavru ile Katip”, dönemin moda James Bond filmlerini de, İtalyan kökenli kovboy filmlerini de sarakaya almaya başlamışlardı. O furya filmlerden hiç iz kalmadı. Sadece ikilinin olgun yaşlarında Taviani kardeşlerin “Kaos” filminin “Küp” bölümündeki unutulmaz fragmanları ve “Katip”in Fellini’nin “Amarcord”undaki “deli” rolü kaldı geriye. Sonraki yıllarda, Anadolu şehirlerinde yazlık sinemalarda ağırlıklı olarak Kemal Sunal filmlerine rastladım hep. Doğaldır, yazlık sinemaya öyle her film gitmez. 1990’larda Altunoluk sırtlarında rastladığımız - bir dizi kavak, boyalı ahşap sandalyeler, gazoz ve çekirdek tam tekmil! - yazlık sinemada ise Marlon Brando’nun “Baba” dizisinden sonra oynadığı bir başka ‘mafya’ filmi oynuyordu. Galiba son yazlık sinema serüvenimdi, otuz yılı geçmiş...
Her yaz bizim evin avlusunda açılan sinemaların ise sayısını unuttum. Şehirde bir kundura tamircisi, aynı zamanda sinema artığı film parçaları satardı. Yatak çarşafından perde, meyve sandıklarından sıra yapıp, merceklerle filmleri hareketsiz biçimde perdeye düşürerek güya yazlık sinema çalıştırırdık, elde afişler de hazırlardık, ama tek bilet dahi satamazdık. “Cennet Sineması” ile Ülkü Tamer’in Nakip Ali’li anıları ve anılardan yapılan filmin paralelliği, “Vizontele”deki yazlık sinema lezzeti, tutkunun uzak / ayrı mekânlarda, eş duygularla yol aldığını göstermiyor mu? Hayat bir sinema ise, yazlık sinema hangi bölümüne denk düşüyor? Sonra kışlık bölüme mi geçiliyor, film mi kopuyor?
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetemalatya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.