SERVET YUMAĞINI BÜYÜTEREK BİREYSEL ZENGİNLEŞME Mİ, DEĞER ÜRETEREK TOPLUMSAL REFAHI ARTTIRMAK MI?
Gerek bireylerin zenginleşmesi, gerek ülkelerin gelişmesi ve kalkınması açısından iki farklı girişimcilik modelinden söz edilebilir:
1 Kısa vadeli, iç piyasa odaklı, temelde bireysel zenginleşmeyi ve servet yumağını büyütmeyi hedefleyen girişimcilik modeli
2 Uzun vadeli, uluslararası (küresel ) piyasalara odaklı, bireysel zenginleşmenin yanında değer üretimini ve ekonomik gelişmeyi ve kalkınmayı da hedefleyen girişimcilik modeli
Bunlardan hangisinin tercih edildiği veya genel olarak önde olduğu; ülkelerin kalkınması, gelişmesi ve refahının artması üzerinde önemli etkiler sağlamakta ve birbirinden farklı sonuçlar ortaya koymaktadır
Bu etki ve sonuçlar, yaygın ölçüde ekonomik sürdürülebilirlik, yenilikçilik, rekabet gücü, sosyal refah, gelir dağılımı, uzun vadeli yatırım kararları, ulusal marka değeri, ve ekonomik krizlere karşı dayanıklılık gibi alanlarda kendilerini gösterir.
-İç Piyasa Odaklı ve Bireysel Zenginleşme Hedefli Girişimcilik:
Bu modelde işadamı, dünya pazarlarına açılmak veya yenilikçi ürünler geliştirmek yerine mevcut servetini iç piyasadaki talebe uygun faaliyetlerle artırmayı hedefler. Bu faaliyetler, ülkenin dışarıya açılması ve ihracat gelirini arttırmasıyla ilgisi olmayan ve genellikle kısa vadeli getirisi yüksek olan sektörlerde yoğunlaşır
Türkiye’de de görüldüğü üzere, rekabetçi ve yenilikçi olmayan, dolayısıyla küresel talebe uygun ürün üretemeyen girişimcilik yapısında, yatırım projeleri ister istemez iç ticaret, emlak, inşaat, rant ve spekülasyon gibi 3-5 yılda yatırım geri dönüşünü sağlamayı hedefleyen faaliyetlere yönelir.
Salt zenginleşmeyi hedefleyen girişimcilik, konjonktürel fırsatları kovalar, kısa yoldan rantla ve al-satla servet yumağını büyütmeye odaklanır. Kuralsız ve kaygan bir zeminde kurnazlık ve manevra yeteneğini gerektirir. Sürdürülebilir kalkınma modeli ve istikrarlı ekonomisi olmayan ülkelerde, bu arada Türkiye’de girişim ve yatırım anlayışı buna dayanır.
Bu model, girişimciye kısa vadede önemli ölçüde bireysel zenginlik sağlar. Özellikle, iç piyasada talebin yüksek olduğu ürün veya hizmetleri sunmak, rekabetin daha düşük ve hızlı kazancın söz konusu olduğu alanlarda faaliyet göstermeyi mümkün kılar.
Ancak, bu zenginleşme uzun vadede sürdürülebilir değildir. İç piyasaya bağımlı girişimcilik, ülke ekonomisindeki dalgalanmalardan, piyasa krizlerinden, enflasyondan veya döviz kurlarındaki değişimlerden doğrudan etkilenir.
Girişimci, yalnızca servet yumağını büyütmeye ve kısa vadeli kazançlara odaklandığı için kriz dönemlerinde servetini korumakta zorlanır. Salt servet yumağının büyütülmesini hedefleyen sermaye, döngüsel daralma ve kriz dönemlerinde uzun dönemli yatırımdan kaçar, varlığını korumak için her zaman kendine güvenli limanlar arar. Ülkemizde, bu gruptaki girişimcilerin yüksek enflasyon ve ekonomik kriz dönemlerinde, yatırımlarını durdurarak fırtına geçene kadar, varlıklarını döviz, altın veya arsa gibi değerlerini koruyacak araçlarda tutmalarının nedeni budur.
Bu tür girişim modelinin yaygın olduğu bir ülkede, ekonomiye yenilikçi ve rekabetçi bir yapı kazandırmak, AR-GE’ye kaynak ayırmak, sistem altyapısını geliştirmek ve kurumsallaşmayı sağlamak çok güçtür. İç piyasaya odaklanan girişimciler, bizde de görüldüğü gibi esasen Ar-Ge ve inovasyona yatırım yapma gereği duymazlar. Bu sebeple küresel markaların geliştirilmesi de hayli güçleşir. Nitekim dünyada en değerli 500 marka listesine Türkiye’den girebilen bir sanayi ya da teknoloji şirketi bulunmamaktadır.
Bu tür bir yatırım ikliminde teknoloji birikimi sağlanamaz, firmalar genelde kurumsallıktan uzak ve kısa ömürlü olur. Bu çerçevede Türkiye’ye baktığımızda, aile şirketlerinin ömürlerinin ortalama 25-30 yıl olduğunu, ömrü 100 yılı bulan şirket sayısının ise bir kaç taneyi geçmediğini görüyoruz. Bu durum, ülkenin mevcut bilgi ve teknoloji birikiminin de yavaşlamasına neden olur ve uzun vadede ekonomik kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biri haline gelir.
İç piyasa odaklı girişimcilik, düşük katma değerli sektörlere yatırım yaptığı için, ülkenin ekonomik değer zincirine yeni alanlar eklemez. Bu da uzun vadede istihdamın artışını sınırlar ve gelir dağılımında bozulmaya neden olur. Türkiye’nin, sürekli artan işsizlik oranlarına sahip olması gibi, OECD ülkeleri grubunda, gelir dağılımı dengesi en bozuk ve en adaletsiz ülke durumunda olması da bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Ülkenin dünya pazarlarında varlık gösterememesi, küresel rekabet gücünü zayıflatır ve ekonominin dış ticaret açığı vermesine sebep olur. Bu durum, döviz rezervlerinin azalmasına ve ekonomik krizlere karşı ülkenin kırılgan hale gelmesine yol açar. Nihayet ülkemizdeki sürekli olarak yüksek seyreden cari açık bunun göstergesidir.
Bu tür girişimcilik modeli, zenginliğin belirli bir kesimde yoğunlaşmasına neden olur. Özellikle rant gelirlerine dayalı sektörlerde faaliyet gösteren işadamları hızla zenginleşirken, düşük katma değerli sektörlerde çalışan kesimler gelir artışı yaşayamaz.
Gelir dağılımındaki bu dengesizlik, uzun vadede sosyal huzursuzluk, işsizlik, yoksulluk gibi sorunların artmasına zemin hazırlar.
-Dış Piyasalara Odaklı ve Değer Üretmeyi Esas Alan Girişimcilik Modeli:
Bu modelde işadamı, dünya pazarlarına uygun, yenilikçi ve yüksek katma değerli ürünler üretmeyi hedefler. Bu vizyon, girişimcinin yalnızca zenginleşmesine değil, aynı zamanda ülkenin uzun vadeli kalkınmasına da büyük katkılar sağlar.
Yenilikçi ve yüksek katma değerli ürünler üreten girişimci, küresel pazarlarda yer alarak zenginliğini sürekli bir biçimde artırabilir. Küresel markalar oluşturmak, marka sadakati sayesinde uzun vadeli gelir elde edilmesine imkan sağlar.
Yenilikçiliğe önem veren ve Ar-Ge’ye yatırım yapan girişimci, küresel pazarlarda rekabet avantajı kazanır. Ürünlerinin yüksek katma değerli olması, rekabet baskısına daha dayanıklı hale gelmesini sağlar.
Yenilikçi ürün üretimi, ülkenin teknoloji birikimini ve ekonominin genel verimliliğini artırarak daha yüksek bir hayat standardına kavuşmasına ve refah düzeyini yükseltmesine imkan sağlar.
Bu model, yüksek katma değerli sektörlerde istihdam oluşturur. Ayrıca, dünya pazarlarına yönelik üretim, ülkenin ekonomik değer sistemine yeni sektörler ekler. Yüksek katma değerli ürünler, yalnızca üretim sürecinde değil, aynı zamanda satış, pazarlama ve dağıtım alanlarında da geniş bir istihdam imkânı sağlar.
Küresel pazarlarda başarılı olan yenilikçi ürünler, ülkenin döviz rezervlerini artırır ve ekonomik krizlere karşı daha dayanıklı hale getirir. Ayrıca, bu model, ulusal markaların güçlenmesine ve ülkenin küresel ticarette prestij kazanmasına imkan sağlar.
Değer üreten girişimcilik, yüksek katma değerli üretime dayalı olduğu için, çalışanlar ve paydaşlar arasında daha dengeli bir gelir dağılımına katkı sağlar. Bu da uzun vadede sosyal refahın artmasına yardımcı olur.
Ar-Ge ve yenilikçilik yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve çevresel alanlarda da inovasyonun önünü açar. Bu tür girişimciler, sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle toplumun dengeli gelişmesine ve kalkınmasına katkı sağlarlar.
SONUÇ
Bir ülkenin sağlıklı ve sürdürülebilir kalkınmayı başarabilmesinin temel gereklerinden biri, değer üretimine uygun girişimcilik modelidir.
Zengin olmakla değer üretmek aynı şey değildir.
Değer üretmek, esasen;
-Stratejik öngörüyü,
-Güçlü sistem altyapısını,
-Kurumsallaşmayı ve kurallara bağlılığı,
-İyi işleyen bir hukuk düzenini,
-Bilim ve teknolojiye ağırlık vermeyi,
-Planlı ve uzun vadeli yatırımı,
-Özde yenilikçi ve rekabetçi olmayı gerektirir.
Yüksek katma değerli, yenilikçi ve yüksek teknoloji içerikli ürün üretebilmek; kısa vadeli zenginleşme amaçlı girişim modelinin aksine, uzun vadede yatırım geri dönüş beklentisine dayalı değer zincirleri kurmayı gerektirir. Dünya ekonomisiyle bütünleşme, dünyanın her tarafında satılabilir ürün üretme ve marka geliştirme ancak bu yolla sağlanır.
Kısa vadeli ve yalnızca servet yumağını büyütmeye yönelik girişimcilik modeli, bireysel zenginleşme sağlayanların sayısını arttırır. Ama herkesin tek başına bireysel zenginlik arayışında olduğu bir ekonomi, düzenli ve sağlıklı büyüyemez. Buna karşılık, dünya pazarlarına yönelik yenilikçi ve yüksek katma değerli ürün üreten girişimci modeli, hem girişimcinin kalıcı bir zenginlik elde etmesine hem de ülkenin ekonomik kalkınmasına, refahına ve küresel rekabet gücüne katkıda bulunur.
Bir ülkede zenginlerin, örneğin milyarder sayısının çokluğu, ülke ekonomisinin dengeli ve sürdürülebilir kalkınması açısından tek başına bir şey ifade etmez. Aksine genellikle gelir dağılımı dengesizliğinin önemli bir göstergesi olarak kendisini gösterir.
Kısa yoldan zenginlik yerine uzun vadeli değer zinciri kurmayı önceleyen girişimcilik ve yatırımcılık modelinin ekonomiye olan etkisi zamanla görünmeye başlar. Getirisi giderek artar ve kalıcı olur.
Sonuç olarak, işadamlarının zenginleşme amacı ile değer üretimi arasında bir tercih yapmaları, sadece kendi servetlerinin değil, ülkenin ve toplumun geleceğini de belirler. Uzun vadeli kalkınma ve sürdürülebilir refah için, değer üreten girişimcilik modelinin benimsenmesi elzemdir.
Ülkemizin gelişmesi ve kalkınması için esas olan, zenginliklerimizin, değer üreten ve istihdam oluşturan, sistem altyapısına ve uzun vadeli öngörü ve stratejilere dayalı ekonomik faaliyetlerden elde edilmesidir. Bu aynı zamanda, ekonomimizin yenilikçi ve rekabetçi niteliğe sahip olmasının da bir göstergesidir.
https://www.indyturk.com/node/746415/türki̇yeden-sesler/servet-yumağını-büyüterek-bireysel-zenginleşme-mi-değer-üreterek