Sağlık sistemi ne durumda?
Suat Gezici
Kamuoyunda son zamanlarda ‘randevu süreleri’ ile ilgili tartışmalar yaşanırken sağlık hakkı savunucuları, Türkiye’de sağlığa erişim başta olmak üzere sağlık sisteminde çok ciddi sorunlar olduğunu belirtiyor.
Kevser Özcan “Hastalar, sağlıkları konusunda kendi takiplerine bırakılıyor”Sağlık Hakkı Derneği Genel Koordinatörü Kevser Özcan sağlık sisteminin sorunlarına ilişkin şunları söyledi:
“Aslında sağlık eşitsizliklerini iki boyutlu olarak ele almak gerekiyor; hem sağlık çalışanlarının uğradığı eşitsizlikler ve hak kayıpları hem de hastaların uğradığı eşitsizlikler ve hak kayıpları. Üçüncü bir boyut eklemek istersek sağlık hakkına erişimi insan hakları bağlamında ele alacak olursak burada da yaşanan eşitsizlikler var. Türkiye’de yaşam koşulları, kişilerin temel gıdaya, barınma ihtiyacına erişememesi, açlık düzeyinde yaşıyor oluşu ve aslında sağlıklarını korumak için gereken bu tarz temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor oluşları…
Aslında Türkiye’de sağlığımızı koruyamıyoruz. Bunlardan en önemli ve en temel sebep ekonomik gelir dağılımının eşit olmaması. Bir taraftan da bunun hastalar için yol açtığı şöyle bir durum var, sağlık hakkına erişim, sağlık hizmetlerine erişim noktasında yine bu ekonomik eşitsizlikler öne çıkıyor. Devlet hastanelerinde alınacak hizmetlerin çok kapsamlı olması Türkiye’de bir avantaj ama uzun bekleme süreleri, randevu kısıtlılıkları, doktor yetersizliği gibi nedenlerle hastaların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine yerinde, zamanında ve insanca erişebilmesi için ciddi çaba sarf etmeleri gerekiyor.”
“Birinci basamak sağlık hizmetleri yetersiz”“Evet biz ekonomik eşitsizlikler nedeniyle de aslında sağlığımızı koruyamıyoruz. Ancak birinci basamak sağlık hizmetlerinin yetersizliği de sağlığımızı korumamız önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Türkiye’de özellikle ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin gelişmiş olması dikkat çekiyor. Birinci basamakta sağlığını korumak isteyen insanlar için devletin halk sağlığı bağlamında aldığı önlemler yetersiz. Çoğu ülkede ücretsiz olarak erişilebilen aşılara erişemiyoruz. Gebe takibini yeteri kadar yapamıyoruz. İnsanlar sağlık konusunda tamamen kendi takiplerine bırakılıyor. Bu da halk sağlığında ideal olan sistemin işlemediğini gösteriyor.”
“Sağlık çalışanları da ciddi bir iş yükü altında eziliyorlar aslında”Sağlık çalışanlarının uğradığı eşitsizliklerden de bahseden Kevser Özcan sözlerini şöyle noktaladı: “Sağlık çalışanları da ciddi bir iş yükü altında eziliyor. Sağlık personeli sayımız yetersiz. Özellikle doktor sayımız yetersiz. Bu da şuna yol açıyor, hekimlerimiz, sağlık çalışanları, hastalara yeteri kadar vakit ayıramıyor. Bunun sağlık çalışanları için de hastalar için de olumsuz bir durum olduğunu gözlemliyoruz. Bir taraftan da sağlık çalışanlarının bu ciddi iş yükü, sağlık hizmeti sunan kişilerin de sağlığını koruyamamasına neden oluyor. Bunun fiziksel fiziksel sonuçları da psikolojik sonuçları da var. Bir hekimin bir günde baktığı hasta sayısı yüzlere ulaşıyor. Bir hastaya ayrılan süre yarım saat olması gerekirken bizim ülkemizde birkaç dakika sürüyor.
Doktorların aşırı fiziksel yüke maruz kalması, stresli bir ortamda çalışması kendi sağlıkları açısından da ciddi bir dezavantaj yine aynı şekilde sağlık hizmet sunucularının bu kadar ciddi bir iş yükünü üstlenirken aldıkları ücretler de kendi yaşamlarını sürdürebilmeleri için maalesef yeterli değil. Sağlık işsizlikleri deyince aslında en temelde bunlardan bahsedebiliriz. İnsan hakları, hasta hakları ve sağlık çalışanlarının hakları bakımından olumsuzlukları bu şekilde özetleyebiliriz.”
SES: Sağlığa erişim giderek güçleşiyor
Sağlık alanında özel sektörün payı her geçen gün artarken en temel insan hakkı olan sağlık hizmetlerine erişim de güçleşti. Türkiye nüfusunun yaklaşık 5’te 1’inin yaşadığı İstanbul ise sağlığa erişimde en gazla sorun yaşanan illerden. 2022 yılında özel hastane oranı Türkiye genelinde %36,78 iken İstanbul’da %70,09’a yükseldi. Öte yandan binlerce hekim düşük maaş, şiddet, iş yoğunluğu gibi sorunlarına çözüm bulunmadığı için yurtdışına göç etti. Türk Tabipler Birliği’nden iyi hal belgesi alan hekim sayısı son yıllarda katlanarak artıyor.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), 7 Nisan Dünya Sağlık Günü kapsamında sağlık haklarına yönelik yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı: “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Herkes İçin Sağlık Ekonomisi Konseyi, en az 140 ülkenin sağlığı, anayasalarında bir insan hakkı olarak tanıdığını tespit etmiş. Ancak ülkeler, halklarının sağlık hizmetlerine erişim hakkını güvence altına alacak yasaları çıkarmıyor ve uygulamaya koymuyor. Bu tespit, 2021 yılında en az 4,5 milyar insanın, yani dünya nüfusunun yarısından fazlasının temel sağlık hizmetlerinden tam olarak yararlanamadığı gerçeğini destekliyor. Emperyalist savaşların binlerce canı alması, doğa talanının sömürge madenciliği üzerinden en yoksul ülkeleri sömürmesi, değil temiz suya, temiz havaya, nitelikli beslenme ve barınmaya sahip olamayan milyonlarca insanın talepleri dünya genelinde göz ardı edildi. ‘Sağlık fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan tam bir iyilik halidir’ der DSÖ. Ancak bu iyilik halinin ve sağlık hakkının tüm dünyada konuşulduğu dönem Covid-19 pandemisidir. Pandemi ve 6 Şubat depremleri sağlık hakkı mücadelesinin önemini en yıkıcı şekilde göstermiştir.”
TTB: “Hastaya ayrılan süre giderek azalıyor”Özellikle hastaların randevu süreleri ile ilgili sorunlar dikkat çekici bir boyut alırken sağlık sisteminde yapılan değişikliklerin ardından hastaların randevu süreleri kısalarak bazı durumlarda sadece 2 dakika ile sınırlı hale gelmesi ise tepkilere neden oluyor. Bu durumun hem hastaların sağlık sorunlarını yeterince anlatmalarına engel olmasına hem de doktorların hastalarına gerekli ilgiyi ve zamanı ayırmasına olanak sunmamasına itiraz eden sağlık emekçileri, sağlık sorunlarının ve süreçlerinin performans ile ölçülmesine karşı çıkıyor.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey, bu konuyu sık sık gündeme taşıyor, itirazlarını dile getiriyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından 2023 yılında poliklinik sayısı 850 milyon, acile başvuru sayısı 150 milyon olarak açıklanmıştı. Bir kişinin bir yılda hekim veya bir sağlık birimine başvuru yani randevu oranı ise 10 olarak belirtiliyor. Bu, OECD ülkeleri arasında en yüksek oranlardan biri.
2003 yılında uygulamaya konulan “Sağlıkta Dönüşüm Projesi”nin artık sağlık hizmetlerini çökme noktasına getirdiğini ifade eden TTB, hem sağlık hizmeti alanlar için hem de sağlık hizmeti sunanlar için gelinen durumun artık tam bir sağlıksızlık haline dönüştüğüne dikkat çekiyor.
Türkiye, hekime veya sağlık birimine başvuru oranında Avrupa, acile başvuru oranında ise dünya birincisi.